30 Aralık 2011 Cuma

Eskiyen Yeni Yıl


Yeni bir yıla girmek benim için yürekte heyecan duyulası bir şey değildir. Yarını bugünden farklı kılan, üzerinde uzunca hayaller kurduran ve sanki yeni yıl yepyeni bir hayatmış heyecanına sürükleyen şey nedir? Değişenin takvim yaprağı değil de koca bir takvim oluşu mu?
31 Aralık ile 1 Ocak arasında hiçbir fark görmüyorum o yüzden. Eğer insan aynı insansa, kafa aynıysa, durum aynıysa, dünle bugün yapılanlar arasında bir fark yoksa takvim bir değil yüz yıl ilerlese de o insan adına değişen bir şey yoktur ve dolaysıyla heyecan duyulacak bir şey de yoktur.

29 Aralık 2011 Perşembe

Annelik Tarzım-3

Kızımın şanslı olduğunu düşünüyorum çünkü fazla kuralları olan ve dağınıklığı kafaya takan bir annesi yok. Mesela salonun ortasına bir bardak sütü boca ettiği de olmuştur, holün duvarına kalemle güzel bir çizik attığı da. Tüm bunlar olurken tüh, vah vah bile demedim ama bu biraz da benim yapımdan kaynaklanıyor.
Çocuklarım evde bu tür temizlemesi zor, bozulduğunda düzeltilmesi mesele olan şeyler yapsalar dahi ve hatta  eşyaya geri dönüşü olmayan hasar bile verseler onlara kızmam. Bunu süt olayıyla da anladım çünkü eşim ya da ben dökmüş olsaydık niye dikkatli olmadığımıza hayırflanabilirdim ama olay kızımdan kaynaklanınca  sadece tatlı bir dille daha dikkatli olması gerektiğini söyleyip temizledim.

28 Aralık 2011 Çarşamba

19.Hafta: Geçiyor Zaman

Hareketli geçen haftalardan biriydi benim için. Tek çocuklu hayatın tadını doyasıya çıkarma dönemindeyim. Tek çocuklu bir hayat şuan bana o kadar kolay geliyor ki, kızım bana hiç yük olmuyor. Elbette biraz daha büyümüş olmasının etkisi büyük.
Yapılacak işleri beraber yapıyoruz, oyunlar oynuyoruz, yemek pişiriyoruz kısaca hiçbir şeyi aksatmadan günlük yaşama devam eder hale geldim onunla. O uyurken de genelde kendime vakit ayırıyorum mesela bol bol kitap okuyorum. Hayatımın en çok kitabını okuduğum dönem bu dönem olacak koydum bunu kafaya.

27 Aralık 2011 Salı

Bir Çocuğun Rengi

Geçen gün kardeşim ve kızımla D&R’ a gittik. Pusete binmekten nefret eden ve boşken eline geçirince de mutlaka sürmek isteyen, eğer ki sürmesine izin vermezsek deliren kızımı bu sefer pusetsiz gezdirmeye karar vermiştim.
Öncelikle kendimi büyük bir kitapçının içinde bulmanın içime verdiği huzuru anlatamam. Okuldaki kütüphanenin geniş yelpazesi sayesinde bütün kitap ihtiyacımı karşılıyorum ama tazecik yüzlerce kitabın olduğu bir yerde yeni çıkanlardan başlayıp her kitaba el sürmek, içini açıp incelemek bambaşka bir keyif.
Kütüphaneden faydalanırken genellikle alacağım kitap için internetten bir ön araştırma yapıyorum, sonra da orada katalog taraması yapıp alıyorum. Bugüne kadar isteyip de bulamadığım bir kitap olmadı sadece ödünç alınmış olarak denk geldim. Mesela dün, “Aklından Bir Sayı Tut” u almak istedim ama biri ödünç alınmıştı, diğeri de benden bir saat önce gelen biri tarafından ayırtılmıştı. Şanssızlığıma üzüldüm ama hemen bende ayırtma listesine yazdırdım adımı.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Kalsan da Hoş, Gitsen de Hoş

Dert(?) denilen şey nasıl gelir?
Tek sıra halinde ara vererek? Ya da sıra gözetmeksizin komplike şekilde?
Her iki biçimde de gelme ihtimali vardır elbette ama ben bugüne kadar ilk şıktakine pek denk gelmedim. Benim hayatıma dahil olan dertler her zaman komplike olarak üstüste gelmeyi yeğlemişlerdir.
Dert diyorum ama dert olarak görmüyorum hiçbirini. Toplu halde hücuma geçip üstüme çullansalar da farketmez. Çok az yaşanmışlıkla çok fazla tecrübe bir araya gelince, insan anlıyor ki dert gibi görünen hiçbir şey aslında dert değil. Hepsi yaşamın içinde, insana ait, hayata dahil şeyler…

24 Aralık 2011 Cumartesi

Bu Özel Mesajım Sana Neslihan

Gözgöze gelince böyle, hani en derininden bakınca taaa içine... İşte ben göz bebeklerinin en içinde sadece samimiyeti gördüm.  Beni sevdiğini söylerken samimiydi mesela.  Çokca duygulanıp birbirimize sarılırken, sadece iyi ki dostuz diyerek döktüğü gözyaşında samimiydi ya da... Bana bitanem derken ağzıyla değil yüreğiyle söyledi hep...

O benim için; arkamda dururken mutluluğumla mutlu olacak, gözyaşımla ıslanacak, beni hiç yalnız bırakmayacak, başarılarımda destekçim, başarızsızlıklarımda yardımcım ve daima iyiliğimi istediğinden zerre şüphe duymayacağım DOST...

Tek dua'm gönlünden geçen tüm hayaller gerçek olsun, hep gülsün hem de gözbebeklerinin en içiyle.. Rabbim bizi hiç ayırmasın, beni ona onu bana faydalı kılsın, birbirimizin manevi zenginliği olalım.

SENİ ÇOK SEVİYORUM yüreğimle söylüyorum. İyi ki Varsın Doğum Günün Kutlu Olsun Neslihan.......


22 Aralık 2011 Perşembe

Yaşadıklarımdan Değil Yaşayışlarımdan

Öğrendiğim o kadar çok şey var ki bu hayattan…
Öğrendiğim için şükürle dolup, umuda doğduğum o kadar çok şey var ki…
Sabit bir hızla giderken, sanki hep böyle gidecekmiş gibi zannederken, aniden frene basman gerekirken, ya duvara toslamak ya da büyük bir sarsıntıyla durmak gibi bir şey hayat.

21 Aralık 2011 Çarşamba

18.Hafta: İçimdeki Kıpırtılar

Bebek hareketlerinin ikinci hamilelikte daha erken hissedildiği söylenir. Bendeyse bu durum tam tersi oldu, hatta bir ara ben herhalde hiç hissedemeyeceğim bu hareketleri diye korkmaya bile başladım. Neyse ki bu hafta kıpırtılarla yeniden buluştum.
Bir kadının yaşayabileceği mucizelerden biri de, karnında olduğunu bildiği bir bebeğin varlığını kıpırtılarıyla hissedişidir. Kızıma hamileyken yaşadığım ve tadı damağımda kalan bu duyguyu, yeniden yaşayabiliyor olmak bende şükretme arzusu uyandırıyor. Şuan için çok yoğun olmasa da, arada bir gelen sinyallerle zaman zaman unuttuğum hamileliğimi yeniden hatırlıyorum.

20 Aralık 2011 Salı

Kalabalık Aile

Birkaç gündür misafirim var; anneannem ve teyzem. Onlar gelince fark ettim ki, kalabalık ailelerde çocuk büyütmek hakikaten çok kolay.
Kalabalık aile derken, çok kardeşli bir aile de anlaşılabilir. Önemli olan, evde iki kişiden fazla birilerinin olması. Kızım yanına kendi yaşıtı bir çocuk geldiği zamanlarda çok güzel oyalanıyor. Baş başayken yanımdan bir an ayrılmamasına rağmen beni aramıyor bile ve bu benim için elbette ki çok rahatlatıcı oluyor.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler

Zümrüt yeşili gözlerinin içinde gizlediği hüzne rağmen çok güzeldi o. Benim olamadığım kadar güzel. Güzel olmak hoştu ama insanın kaderi güzel olsundu ve hatta Allah çirkin şansı versin sözü de boşuna söylenmemişti.
15 yaşındaydı annesini kaybettiğinde… Gencecik bir kızdı, annesine en ihtiyacı olan zamanda onsuzluk en büyük sınavı olmuştu. Babası, annesinin vefatından çok kısa bir süre sonra yeniden evlenmişti. Üvey annesi hiçbir zaman ona kötülük yapmamış olsa da, yıllar sonra yaşı 40’a dayandığında ona; "Babam seninle iyi ki evlenmiş" diyecek kadar samimi olsa da, yüreği paramparça olmuştu. Annesinin yerine babasının yanındaki bir başkasına alışamamıştı, alışamazdı da. Hangi evlat annesinin bir başkasıyla doldurulan yerine dayanabilirdi ki.

16 Aralık 2011 Cuma

Çocuk YAPMAMA Hakkı!

Etrafımda çocuk sahibi olmak için uğraşan arkadaşlarım da var, çocuk sahibi olmayı erken bulanlar da. Özellikle, çocuk sahibi olmak için didinen, dualar eden ama her şeyin hayırlısıdır deyip manevi anlamda kendini teskin edebilen arkadaşlarımın tüm psikolojisini tek cümleyle bozabilen insan(!) çeşidinden bahsetmek istiyorum.
Cidden merak ediyorum, bir insanın çocuğunun olup olmaması niye bir başkasını ilgilendirir?
Herkes illa ki evlenip de aradan 2-3 yıl geçmesine rağmen çocuk sahibi olmadıysa, toplumdaki bu garip tipler tarafından “ Hadi artık çocuk yapmıyor musunuz? Neden hala çocuk yapmıyorsunuz? Bir problem mi var yoksa hala çocuk yapmadınız?” türünden envai çeşit sorulara maruz kalmak zorundadır (!)

15 Aralık 2011 Perşembe

İnanmak; Yanına Tek Kalan Gibi

İçimde susturduklarım var.. Belki de seslerini zorla bastırdıklarım..
Konuşmalarından değil de çığlıklarından korktuklarım var.
Kendime bile itiraf edemediğim eksiklerim var ve hatta fazlalarım.
Oysa korktuklarımdan emin olacak kadar büyük bir güç var kalbimde; inancım.

14 Aralık 2011 Çarşamba

17.Hafta: Yemeğe Selam, Okumaya Devam!

Vakit akşamdan sonraki saatler oluyor ve benim midem hızla kazınmaya başlıyor. Açıyorum buzdolabının kapağını ve uzun uzun bakıyoruz ordaki yiyeceklerle birbirimize. Acaba hangisini yesem de bu açlığı bastırsam diye düşünürken ya kendimi sadece tereyağını alıp kapağı kapatmış ballı-tereyağlı ekmek yaparken ya da buzdolabından nasiplenememiş şekilde nutellalı ekmek hazırlarken buluyorum. Bazı bazı da tost yapıyorum kendime gecenin tam üzeri.

13 Aralık 2011 Salı

Yaşa Değil Başa

Üniversitenin, muhteşem deniz manzaralı bir Kafe’si var. Hele bir sıcak çikolatası var ki harika. Üniversiteye her gelişimde, mutlaka oraya oturur ya kahvaltı ederken, ya da sıcak çikolatamı yudumlarken bir yandan da o an ilham geldiyse bilgisayarımı açıp bir şeyler yazarım. Sanırım yüksek lisans bittiğinde, ben en çok orada geçirdiğim vakitleri özleyeceğim.
Ortam tamamen öğrenci ortamı ve çoğunluk üniversitenin lisans öğrencilerinden oluşuyor. Daha birkaç yıl önce bende onların arasında olmama rağmen bana o kadar uzak geliyorlar ki. Bazen muhabbetlerine kulak misafiri olup gülümsüyorum, bazen duyduklarıma üzülüyorum vs. Sanki ben onlardan çok yaşlıymışım gibi hepsini küçük kardeşim ve hatta yeri geliyor çocuğum yerine koyan bir duygu geliştiriyorum.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bedel Ödemenin Bedeli

İnsan yaptığı hataların bedelini öder mi? Kesinlikle ödediğini düşünüyorum.
Hataların bedeli belki bu dünyada belki de öteki alemde ama mutlaka bir yerde ödenir, ödenmelidir de. Sınanmanın hakkı da bunu gerektirir. Yapılan kötülükler de, haksızlıklar da kimsenin yanına kar kalmaz, kalamaz. Elbette ki, pişmanlık, hatadan dönme ve o hatayı affettirici işlerde bulunup çaba sarf etme müstesna.
Hatada ısrar eden, hata üstüne hata ekleyen ve affedilmek uğruna çabası olmayan, ruhunu temizlemeyen insanların bedel öderken ki hallerine hiç acımıyorum. O insanların hallerine sevinmiyorum ya da yüzlerine gülüp sen bunu hak ettin de demiyorum ama acımıyorum işte acıyamıyorum.

9 Aralık 2011 Cuma

Annelik Tarzım-2

Bu defa bahsedeceğim konu yine beslenmeyle ilişkili bir konu. Daha önce dönem dönem bahsettiğim gece beslenmesi ve biberonla ilgili.
Gece beslenmesinin 6-9 ay civarı bırakılması gerektiğini çünkü o süreçten sonra bebeklerin bizler gibi gece acıkma durumlarının olmadığını öğrenmiştim. Belki hemen 6 ay dolar dolmaz olmasa bile, 9 aya kadar bırakmayı kafama koymuştum. Gözlemlediğim kadarıyla bu, emziren anneler için daha zorlu bir süreç oluyor ancak başaran annelere de şahitlik ettim.

8 Aralık 2011 Perşembe

Ayinesi İştir Kişinin

Etrafıma şöyle bir bakıyorum ve yaptığı işi ciddiye almayanların ne çok olduğunu görüyorum. Oysa insan bir iş yapıyorsa eğer, ne iş olursa olsun hakkını vermeli öyle değil mi?
Bir şeyi yapıyorsan ciddiye alacaksın ve hatta sevmesen bile. Bunu özellikle vurguluyorum çünkü sevmediği işi yapan, aslında çok farklı yetenekleri olduğu halde içinde bulunduğu işin içine girmiş ya da sürüklenmiş kişilerin varlığı da bir gerçek. Yine de, eğer bir işi yapıyorsan o işin tüm sorumluluğu sana aittir. Sevmediği işi yapmak bir insan için gerçekten çok zordur, belki seven birine göre kat kat daha yorucu gelir ama eğer bu yola girildiyse bu sebebin altına dahi sığınılmamalıdır.

7 Aralık 2011 Çarşamba

16.Hafta: Baş Ağrıları

Başım ağrıyor, migrenim var! diyen insanları öyle iyi anlıyorum ki artık. Hayatımda baş ağrısı nedir bilmeyen ben, özellikle anneannemin migrenine çok şahit olmuşumdur. Başını tutup, koltuklara yatışı her gözümün önüne gelişinde aslında onu hiç de anlamamışım diyorum. Meğer bu baş ağrısı denilen şey, ne berbat bir şeymiş.
Benim baş ağrımda ise ayrı bir orjinallik var, kendisi bilinçli baş ağrısı. Dakikasını geçirmeden her akşam saatler 18:00’ı gösterdiğinde saplanıyor başıma. Bu haftayı tamamen bu eziyetle geçirdim yani, çözümünüyse bir türlü bulamadım. Ağrı kesiciyi çok ama çok zorda kalmadıkça almayan ben, eğer ki böyle bir şansım olsa alırdım mutlaka.

6 Aralık 2011 Salı

Uyku Bölünmeleri

Bahsedeceğim bölünme, biyolojideki gibi bölündükçe çoğalan bir olay değil, aksine bölündükçe azalan ve hatta insanda denge bozukluğuna sebep olan bir durum.
Dün gece saat 01:00-02:30-04:00-05.30 olmak üzere kızımın düzenli uyanmalarıyla uykularım kabusa dönüştü. Yan odadan bir ağlama sesi geliyor ve anne zaten o odadan gelen ufacık bir sesle bile çoktan uyanmış oluyor. O sersem kafayla insan yataktan nasıl kalktığını bilemiyor ama büyük bir hızla bebeğin yanına gidip onu uykuya döndürme mücadelesine giriyor.

5 Aralık 2011 Pazartesi

"Bebekler Kime Emanet?"

Bugün internette “Bebekler Kime Emanet?” başlıklı bu yazıya denk geldim. Sosyal medyada ve bloglarda da paylaşımlar olmuş aynı zamanda. Bende mutlaka bahsetmeliyim diye düşündüm. Neden mi?
Konunun en güzel yanı bir baba tarafından dile getirilmiş olması, hem de oldukça bilinçli ve duyarlı bir baba. Toplumumuzda anneler bile bu konuda yeterli bilinç ve duyarlılığa sahip olamazken, bir babanın en başta anne kişisinin büyük bir sorunu olan bu sorunu, kendisine de kaygı edinmiş olması çok duygulandırıcı.

Bırak Birik(me)sin

Yapılacak yığınla iş, okunması gereken makaleler ve hazırlanması gereken sunumlar beni beklerken, ben topu hayata atıyorum ve çok yoğunsun diyorum. Oysa işin iç yüzü tamamen tembellik.
Yapılacak eğlenceli bir aktivite, gezme, tozma olduğu zaman zıp zıplayan ben sıra diğer şeylere gelince bir türlü fırsat bulamıyorum. Durumumun, psikolojik analiz gerektirecek kadar ciddi olduğunu düşünmeye başladım bu sıra.

2 Aralık 2011 Cuma

Kalleşliğe Güç Yetmez!


Çok mu ağır oldu? Hafif olsaydı da anlamı olmazdı.
Bu sözü rahmetli annemden duymuşumdur zaman zaman. O zamanlar ne anlama geldiğini tam olarak kavrayamasam da, şimdi çok iyi anlıyorum ne demek istediğini.
Bir takımın fanatiği olur insan ya da bir sanatçının. Belki daha bir sürü şeyin de fanatiği olur da bir insanın fanatiği olur mu? Bence olur. Mesela ben babamın fanatiğiyim. Fanatik hayranım ona, onun çizdiği yola, dönülmez yollardan dönüşüne, girilmez yollara girişine. Kalleşliğe güç yetmeyişinin en büyük örneğini babam yaşadı önce. 

1 Aralık 2011 Perşembe

Uykuya İsyan

Kızım normal şartlar altında saat 20:30 gibi uyur ama şartlar da bir anormallik göremediğim halde son birkaç gündür saat 20:30 gibi başlayan uyku maceramız saat 22:00 sularına kadar bir çeşit işkenceye dönüşüyor. Dahası, yatağına koyunca kendi kendine uyuyan kızım gitti yerine illa ki odada annesi ya da babasının bulunma zorunluluğunu getiren bir kız geldi.
Uyurken yanında durmayı kabul ediyorum da neden uyumamak için bin dereden su getiriyor onu bir türlü anlamıyorum. Hele dün akşam ki yaşadıklarımız tam bir çileydi.

30 Kasım 2011 Çarşamba

15.Hafta: Onu Giysem Olmuyor, Bunu Giysem Dolmuyor

Bir ara okulda, hem de sınav öncesi düşen tansiyonumu saymazsak iyi bir haftaydı. Sanırım o da beyine aşırı bilgi yüklemesinden oldu. Ne zamandır böyle derin ders çalışmadığımdan olsa gerek, bunca bilgiye dayanamadı bünyem.
Sınava yarım saat kala, tuzlu ayranla kendime gelmeye çalışmak dışında her şey yolundaydı. Sınav mı? İyi geçti şükür ki, artık eski yıllardaki gibi sınavlarla ilgili takıntılarım yok. Böyle bir umursamaz, sallamayan havam var. Olsa da olur, olmasa da türünde. Belki de ondandır hayatımın en başarılı dönemini yüksek lisans yaparken geçiriyor oluşum.

29 Kasım 2011 Salı

Hakedilen Midir Yaşanan?

Bazen kendimi tanıyamıyorum. Düşünüp duruyorum nasıl bu kadar değiştim, nasıl böylesi bir ben olabildim diye.
20 yaşıma kadarki gençliğimi belki de çocukluğumu havailikle geçirdiğimi sayarsak son 5 yılda yaşadım bu büyük değişimi. Şimdi eski ben bana o kadar yabancı geliyor ki. Orda bir yerlerde duruyor, geçmişten bana sadece el sallıyor. Yaşadıklarımı yazsam roman olur derler ya aslında benimki o hesap ama yazmasam daha iyi.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Bir de Benim Arkamdan Ağlasan

O ağlamadı ama ben ağladım. Evet evet oturup ağladım ciddi ciddi. Kim mi? Kızım tabi ki.
Damarlarımda dolaşan annelik duygusu kıskançlıkla birleşince ne korkunç bir hal alıyormuş meğer. Kıskanırım kızımı, hem de her şeyden ve herkesten. Benden başka kimseye sarılmasa, kimseyi öpmese, kimseye gitmese üzülmem hatta sevinirim. Çok bencilim değil mi? Tamam babasını hariç tutuyorum… Evet yine de bencilce oldu kabul ediyorum.

27 Kasım 2011 Pazar

Tüm Blog Yazarları

Blog yazarlığının önemine inanan ve blog yazarlarının sesini duyurmaya çalışan güzel bir grup kuruldu. Çoğu blog yazarının tanınmasında önemli rol oynayacaklarına inandığım bu grubu bende destekliyorum.
Her şeyden önce göstermiş oldukları çaba bile takdir edilmeye değer. Kendi adıma teşekkür ediyorum ve işe facebook sayfalarını beğenerek başlayabiliriz diyorum.

25 Kasım 2011 Cuma

Annelik Tarzım-1

Her annenin kendine has bir çocuk yetiştirme, eğitme, büyütme tarzı vardır. Genel olarak baktığımızdaysa geleneksel bir annelik yaklaşımı çıkar karşımıza. Daha bebeğimizi kucağımıza aldığımız andan itibaren etrafımızda bulunan yığınla geleneksel annenin kimi doğru, kimi yanlış, kimi çok tuhaf gelen tavsiyeleriyle karşılaşırız.
Günümüzde annelik formatı çok değişti demek isterdim ama benim tanık olduğum kadarıyla çok da değişmemiş. Evet bir grup araştıran, okuyan, doğruyu-yanlışı kendi ölçülerine göre bulmaya çalışan anne var ama toplumda sayı olarak çoğunlukta değiller.

24 Kasım 2011 Perşembe

Kedinin Uzanamadığı Ciğer

Çoğu zaman görmezden geliyorum hatta görmeye bile değmez diyorum ama işte bazen insan konuşmadan edemiyor. Konuşmasa içinde bir sinir bombardımanı sürüp gidecek.
Az değil, öz değil, parmakla saysan bitecek gibi değil ki bu türler. Ne kadar fazlalar, ne kadar çoklar ki ben bunu daha yeni yeni anlıyorum. Hiç sevmem, hiç hazzetmem birilerini iğnelemekten ya da çaktırmadan laf söylemekten o yüzden gayet açık söylüyorum işte; kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş.

23 Kasım 2011 Çarşamba

14.Hafta: Geçmeyen Yorgunluk

Bu haftaki doktor ziyaretimde ilk şikayetim bir türlü geçmek bilmeyen yorgun, halsiz, uykulu ve bitkin halimdi. Doktorumun ilk doğru tespiti, ilk hamileliğinde kızın yoktu ve istediğin kadar yatıp kalkıyordun şimdi ise sürekli peşinde olduğun bir ufaklık var oldu.
Evet bu konuda haklıydı ama ben kimi zaman 10 saate yakın uyuma fırsatı bulsam da yataktan kalkmak istemiyorum. Hafta sonu eşim varken, yata kalka geçiriyorum günümü ama kendimi hiç dinlenmiş hissetmiyorum.İkinci tespit ise, kan sayım sonuçlarında çıkan yüksek demir eksikliğimdi. Ne yazık ki, kan değerlerim yerlerde sürünüyormuş. 

22 Kasım 2011 Salı

Doğum Bilinci

Bu sıralar hamilelikle beraber yeniden gündemime girdi doğum konusu. Doğum, her kadının yaşamayı hak edeceği kadar mucizevi bir olay. İlk doğumumun ardından sadece bu mucizeyi tekrar yaşayabilmek için yeniden hamile kalabilmeyi dilemiştim. Doğumumda ki o duygular öyle bir yer etmişti ki belleğimde, hatırladıkça yüzüme tatlı bir gülümseyiş yayılıyordu. Hatta şimdi, kendime itiraf ediyorum ki ikinci bir bebek konusunda bu kadar aceleci oluşumun altında hafiften bu sebep de yatıyor.
Peki nedir aslında çok da kolay olmayan bu doğum olayını yeniden yaşamaya beni böylesi heveslendiren? Bende her kadın gibi doğum denen olayın zor yanını yaşadım elbette ama sanırım işin sırrı doğumumu beklerken her şeye hazırlıklı ve bilinçli oluşumda saklı.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Keşke Hiç Gelmese

Korktuğum bir şeyden bahsedeyim mi size…
Gelecek olan Ay’dan korkuyorum…
Bahsettiğim Aralık ayı ve ben sırf bu yüzden takvimi zorunlu olmadıkça takip etmekten kaçınıyorum. Aralık Ayı’nı hiç sevmiyorum ve içinde bulunmak istemiyorum. Şimdi aylardan Aralık’ı çıkarsalar ve 11 ay olsa bir yıl hiç ses etmem hatta sevinirim içten içe.
Aralık… Ömrümün en karanlık ayı.
Aralık… Hiç bilmediğim bir acıyı, hiç yaşamadığım kadar büyük bir acıyı yaşatan ay bana. Benden annemi alan ay!

Blog Ödülleri

Turkcell Blog Ödülleri’ne aile kategorisinde adayım.
Son derece alçakgönüllü olmakla beraber böyle bir yarışmada aday olabilmenin bile önemli olduğunu düşünüyorum.
Oy kullanmak için sağdaki hareketli logoya tıklamak yeterli oluyor ancak şu adresten de oy kullanabilirsiniz: https://www.blogodulleri.com/Kategoriler/Aile-Blogları/1

18 Kasım 2011 Cuma

Bir Evlat Bir Kadının En Uç Noktasıdır

Anne dediğinin mükemmeli olur mu? Bence olmaz. Hatta iyi ve kötü anne diye bir ayrım yapmanın bile gereği yoktur. Bir insan ya annedir ya değildir. Anne kelimesinin içindeki merhamet, hoşgörü ve fedakarlığa dair bütün anlamları bilen ve onu dolduran her kadın annedir aslında. Kötü anne diye nitelendirilen kişilerse aslında hiç anne olamamış sadece üzerine etiketini yapıştırmış insanlardır.

15 Kasım 2011 Salı

13. Hafta: Durum: 2-2

Sanki alakasızmış gibi bir başlık oldu ama alakalı hem de pek alakalı. Şimdi ben 13. Haftayı tamamlamış olarak değil 14. Haftadan da bir gün çalmış olarak yazıyorum bu postu.
Yazmazsam olmaz çünkü bekleyemem bu haberi vermeden. Okuyanlar bilir olan haberi vermezsem içim içime sığmaz, patlarım. Bugün doktor kontrolümüz vardı aynı zamanda ikili test için de kan verdim. Demir ve vitaminlerimde eklendi reçeteme ama tabi ki konunun aslı bunlar değil.
Konu: Cinsiyet

14 Kasım 2011 Pazartesi

Yazmak...

Yazı yazmanın, bir şeyleri yazıya dökmenin önemiyle ilgili anlamlı atasözlerimiz var. O atasözlerinin anlatmaya çalıştıklarının çok daha ötesinde bir şeyler olduğunu yazmaya başladıktan sonra anladım.
Ciddi anlamda bir şeyler yazmaya başlamam aslında blogumla beraber oldu ve ben sanki blog yazmaya başladığımdan beri aslında geçmiş hiç de geçmemiş gibi bir hisse kapılıyorum. Bunun benim için nasıl bir keyif olduğunu, yazarken kendimi ne kadar huzurlu hissettiğimi kelimelerle anlatmam mümkün değil. Bu yazma işi bambaşka bir şey ama çok başka.

10 Kasım 2011 Perşembe

12.Hafta: Çift Porsiyon

Bu haftanın en iyi gelişmelerinden biri mide bulantılarımdaki azalmalardı. Aslında zaman zaman kendini gösterse de ki ben bunun neye bağlı olarak ortaya çıktığını tam olarak çözemedim ama her zamankine oranla çok daha iyi durumdayım.
Bu arada, içimde gizli bir obur yatıyormuş da haberim yokmuş. Ciddi manada tek porsiyonla doymuyorum. Her yediğimde eskiye oranla iki kat yiyorum. Bir de yemek yemek öyle zevkli geliyor ki hele ki tadını aldığım bir şeyse yedikçe doymanın aksine acıkıyorum sanki. Kilo durumu da böylesi yiyen birinin hak edeceği şekilde ilerliyor elbette.
Bu yemek mevzusu öyle bir durum ki kendime hakim olayım, biraz daha az yiyeyim, kendimi tutayım gibi şeyler söz konusu bile değil. Eğer ki böyle bir tutum sergilesem aç kalırım çünkü bunu da denedim. Üzerime daha bir halsizlik ve baygınlık hissi geliyor.

5 Kasım 2011 Cumartesi

O'nsuz Bir Bayram Daha

Tüm sevdiklerimin, sevenlerimin ve şu kız da kendi kendine bir şeyler yazıyor bende zahmet edip okuyorum bir de okumak hoşuma gidiyor diyenlerin ve blogcu dostlarımın Kurban Bayramını en samimi dileklerimle kutluyorum ve hayat sizlere hep sağlık, huzur ve sevgi getirsin diyorum.
Bana gelecek olursak… Aslında bana gelmek şimdi yine hüzünlendirici olacak ama bu bayram benim için çok hüzünlü, içimi acıtan bir bayram.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Yok Benim Babam Evlenmiyor

Toplumumuzun bu fazla meraklı ve fazla genel-geçer kuralları olan hali bazen insanı rahatsız eder boyuta geliyor. Hele ki bazı davranışlar cehalet sınırında da kalmıyor eğitimli insanlar tarafından sergilenince daha bir eğreti duruyor.
Annemi kaybedeli neredeyse 1 yıl olacak ve annemi kaybettikten kısa bir süre sonra babamın evlenmesinin doğal olduğu yolunda söylemler, alıştırma çalışmaları yakın çevrem tarafından başlamıştı bile. Eminim hiç kimse babasını annesi dışında bir başka kadınla hayal etmez, edemez.

1 Kasım 2011 Salı

11. Hafta: Biz İyiyiz

11 haftayı tamamlamanın sevinciyle yazıyorum çünkü yaşadıklarımı yazsam roman olur haftası tam olarak bu haftaydı.
Küçük bir korku atlattık bu hafta ama çok şükür ki atlattık ve şuan her şey yolunda. Bu bahaneyle geçtiğim doktor kontrolünde miniğimin minyatür insan modeline gelmiş halini gördüm. Öyle tatlı ki, kocaman gözleriyle yan yatmış şekilde ultrasona poz verdi ve ben o an artık onu da evladım olarak tamamen benimsediğimi hissettim. O artık varlığıyla tamamen hayatımda.

27 Ekim 2011 Perşembe

10. Hafta: Her Şey Boş!

......................................................................................................................


Bu haftaya dair yazacak hiçbir şey yok. Van'daki deprem ve ardından yaşananlar beni inanılmaz etkiledi. Her bir insan hikayesi bana yeniden dünyanın ne denli anlamsız olduğunu, değer verdiğimiz, üzüldüğümüz, sızlandığımız onca şeyin ne de boş olduğunu hatırlattı.


Serhat'a ve Yunus'a ağladım..


Azra'ya ağladım..


Çekmeceden çıkan 8 aylık bebeğe ağladım..


Kucağında 2 aylık bebeğiyle yaşamını yitiren gencecik öğretmen anneye ağladım..

Ve daha nicelerine..

25 Ekim 2011 Salı

Deprem..

Cümle kurmak bile anlamsız geliyor bana. Yaşananlar zaten öylesi konuşuyor ki söylenecek söz kalmıyor.
Van..
Deprem..
Acı..
Soğuk..
Çaresizlik..
Kayıplar..
Ve her şeye rağmen gösterilen kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma çabaları ülkemize ve bize umut..

20 Ekim 2011 Perşembe

9.Hafta: Sulu Gözlülüğün Bu Kadarı

Hamilelikle birlikte hormonların benimle oynadığı oyunların haddi hesabı yok. Geçenlerde kendimi bir bunalım, bir depresif hissettiren hormoncuklar bende bir de derin duygusallığa sebep oluyor.
Hafta sonu kızımı öğlen uykusuna yatırdım, aldım elime meyve suyumu (dikkatinizi çekerim kahve ya da çay değil) biraz TV’de dolaşayım dedim. Çizgi film kanallarından birinde durdum ve çocukluğuma dönebilirim belki diye düşündüm. Keloğlan’a bile çizgi film yapmışlar bizim çocukluğumuzda Heidi’den ötesi yoktu oysa. Sevgi pıtırcığı duygusal bir sahnede ki bir çizgi filmde ne kadar duygusal bir sahne olabilir siz düşünün gözlerim yaşardı. O an Aman Allah’ım bana ne oluyor böyle dedim.

19 Ekim 2011 Çarşamba

EVLAT!!!

Söylenecek tüm sözlerin söylendiği, kelimelerin anlamını bulamadığı, en yüksek çığlığın derin sessizliğindeyiz şimdi.
Bugün ben hani şu karnımda büyümeye çalışan, hani sağlıklı olursa doğacak olan, hani %50 ihtimalle de erkek olan bebeğimle ilgili bu hafta diye bir cümleye başlamaya hazırlanırken aldım şehit haberlerini.
Ateş düştüğü yeri yakar ama bir anneyi de en iyi bir anne anlar. Bir evlat demek ne demek her anne bilir. Onu doğduğu andan itibaren büyük bir emekle, büyük bir sevgiyle büyütüp, üzerine büyük büyük hayaller kurup sonra da saçma sapan bir savaşın(!) sebebi olarak onu toprağa vermek. Hem de gencecikken, hem de henüz daha hayata yeni yeni adım atmaya başlamışken.

18 Ekim 2011 Salı

İçimde Bir Depresyon

Çok düşündüm depresyondan hallice de olsa durumumun vahim olduğuna karar verdim.
Günlerdir okula gitmemek için bin türlü bahane uydurup, yarın da yarın diye ertelerken kah uykumu kah soğuk havayı kah kızımı bahane edişimden,
Evin durumunun gittikçe karmaşıklıktan da öte bir hal alışıyla bendeki görmemezlikten gelme rahatlığından,
Kızımla yatıp 11 saat uyuduğum bir gecenin ardından, öğlen tekrar bastırıp beni yatağa sürükleyen uykumdan,

12 Ekim 2011 Çarşamba

8.Hafta: Kalpler Hep Atsın

Bu haftanın en büyük heyecanıydı kalp atışlarını duyabilmek. İnsan da hep bir endişe oluyor kalp atışlarını duyana kadar. Hele ki benim gibi fazla didikleyince, önce bir acaba dış gebelik olur mu vesvesesi, ardından boş gebelik olmasın vesvesesi. Gerçi bunlar hiç bitmez, bebek sağlıkla doğana kadar anne hep içinde acabalarla yaşar.
Ben yine de iyimser gruptanım, aklıma bir iki takıldı ama kendimi çok da fazla dinlemedim. Pozitif düşüncenin gücüne inanıyorum ve hep olumlu olarak düşündüm. Çok şükür ki bebeğimin kalp atışlarını ailece duyduk. Evet Nurefşan hanımda duydu, hoş gerçi o sırada bu doktor acaba annemin karnına ne yapıyor öyle diye ultrason olayını incelemekle meşguldü.

6 Ekim 2011 Perşembe

7.Hafta: Bulantılar

Bu haftaya dair hatırlayacağım ve beni benden alan tek şey bulantılar olacak sanırım. Kendimi bu kadar kötü ve çaresiz hissetmemiştim hiç. Çaresiz diyorum evet çünkü benden her sabah kahvaltı bekleyen bir minik kızla farklı hissedemedim kendimi.
Onca sıkıntıyla kahvaltısını ettirmek için çabaladım ki eşimde işten fırsat buldukça bana destek olmak için elinden geleni yaptı. O da olmasa ne yapardım bilmiyorum çünkü bu halde bile bazen oturup ağlayacak kadar bozuldu sinirlerim.

4 Ekim 2011 Salı

Anne Dostu Toplum

Emzirme Reformu hareketinin artık çoğu kişi tarafından bilindiğini düşünüyorum. Sevgili Blogcuanne ve arkadaşları oluşturdukları bu platformu bir adım daha öteye taşıyarak “Anne Dostu Toplum” hareketine dönüştürdüler.
Emzirme Refurmu’yla emzirmenin önemi, ilk 6 ay sadece anne sütü ve her annenin emzirmeye teşvik edilmesi için toplumsal desteğin gerekliliği vurgulanıyor.
Ben kızımı 1,5 ay emzirebildim lakin emzirme mücadelesini sonuna kadar verdim. O dönem yaşadığım, üzüntü, sıkıntı, stres içinde belki 1,5 ay emzirebildiğim için bile şükretmeliyim. Şimdi en büyük hayalim, ikinci bebeğimi istediğim gibi emzirebilmek.
“Anne Dostu Toplum” hareketini kesinlikle destekliyorum. Çünkü toplumsal yaşantının her alanında anneler ve bebekleri için o kadar çok eksik var ki, bunun mücadelesini biz anneler vererek yanlış olan şeyleri düzeltmek zorundayız.

26 Eylül 2011 Pazartesi

6.Hafta: Uzaklıklar Uzak Değil

Bundan sonra hamileliğimi hafta hafta yazmanın daha düzenli olacağına karar verdim.
Doktor bir insanın hayatında çok önemlidir. Kendini her şekilde güvenerek emanet edebileceğin, emin olabileceğin bir doktor. Ben ilk hamileliğimde, ilk doktorumla ciddi sorunlar yaşamıştım. Normal ve olabildiğince doğal doğum yapma isteğime karşılık “o zaman hiç hastaneye gelme sen, EVDE DOĞUR!” cümlesini duyduğum an uzaklaşmıştım odasından, tam 20 haftalıkken.

22 Eylül 2011 Perşembe

5.Hafta: Kilo mu Alıyorum?

Bu sıralar oldukça yoğun bir tempodayım. Bir yandan okula gidip geliyorum, kızımı kayınvalideme bırakıp gitmenin hüznünü yaşıyorum ve bir yandan deli gibi uykusuzluk çekiyorum.
O kadar uykum oluyor ki, okulda bile boşluk bulunca hemen dinlenme odasına geçip biraz kestiriyorum. Zaten kestirebildiğim tek yer orası oluyor çünkü kızımla beraberken kestirmem mümkün olmuyor.
Hamileyim ben diye kısıtlamıyorum pek hareketlerimi zaten kısıtlayamam da, kızımı hiç çekinmeden kucağıma alıyorum, hopluyoruz, zıplıyoruz, oynuyoruz. Yalnız eğer 3 saat geçmiş ve ben bir şey yememişsem hemen halsizleşiyorum, başım dönüyor, kan şekerim düşüyor. Bu yüzden 3 saatte bir yemek yeme halindeyim ama öyle az az sık sık kuralını da uygulayamıyorum çünkü sık sık epey acıkıyorum.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Umurumda Değil

Hiç kimsenin kahrını çekemem, hiç kimsenin lafını da ve hatta nazını da… Kısaca hiç kimsenin hiç bir şeyini çekemem ben bu saatten sonra.
Çok sesli kızamam artık hiç kimseye, küsmekle de vakit kaybedemem. Kimseye değer vermediğimden değil bu ama hani “şurama kadar geldi yeter!” diye bir şey yok artık çünkü hep şuramda zaten, hep limitlerin zorlandığı noktada.
Hayat senden öyle büyük bir şey aldıysa, hayat senin dününle bugününün arasına kalın bir çizgi çektiyse başka türlü olamıyorsun zaten.

18 Eylül 2011 Pazar

Anne Merhamettir...

Annemi hastalığını öğrendikten 27 ay sonra kaybettik. O 27 ayın her anı aklımda benim, bugün her bir ay yaşanan sıkıntıyı, acıyı, mutluluğu an be an hatırlıyorum. Bir gün diyorum yazsam baştan sona… Ama şimdi değil… Çünkü her anı derinlemesine hatırlayıp yazacak kadar güçlü değilim şuan. Belki de hiç olmayacak o güç.
Annem… Hastalığının teşhisinden 7 ay sonra ameliyat olabildi. Ve o 7 aydan sonra tam 1 yıl aramızda hastalığına göre çok daha sağlıklı yaşadı. Ameliyattan sonra o kadar dikkat etti ki kendine, o kadar sağlıklı beslendi ki… Oysa her şey için çok geçti artık.

16 Eylül 2011 Cuma

Nurturia Mimi

NURTURİA;  bağımlısı olduğum, girmediğim zamanlar kendimde eksiklik hissettiğim ve çok sevdiğim harika bir site. Bu konuda oluşturulan mimi cevaplamayı hemen istedim.
Kafama takılan her türlü soru ve soruna anında cevap bulabildiğim için ve kızımı büyütürken en büyük başvuru kaynağım olduğu için ÇOK SEVİYORUM.
HİÇ SEVMİYORUM diyebileceğim bir şey bulamıyorum.

15 Eylül 2011 Perşembe

4. Hafta

Sanırım ben bu hamileliğimde bırakın hafta hafta kimi zaman gün gün bile yazacağım anılarımı.
Doktordan kan testi sonuçlarını pozitif almanın rahatlığıyla daha da iyiyim. Yalnız bende biraz kansızlık varmış, onu da şimdilik kan yapıcı şeyleri bol yiyerek gidermeye çalışacağım. Tabi yiyebilirsem.
İştahımı kaybetmiş durumdayım. Nurefşan’da belirtiler başladığında şöyle bir 6 hafta olmuştu diye hatırlıyorum ama bu defa bende belirtiler çok erken başladı. Ağızda metalik tat olması diye bir belirti vardır mesela ben bunun nasıl bir şey olduğunu bilmezdim. Ama şuan gayet iyi biliyorum berbat bir şey.