17 Aralık 2011 Cumartesi

Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler

Zümrüt yeşili gözlerinin içinde gizlediği hüzne rağmen çok güzeldi o. Benim olamadığım kadar güzel. Güzel olmak hoştu ama insanın kaderi güzel olsundu ve hatta Allah çirkin şansı versin sözü de boşuna söylenmemişti.
15 yaşındaydı annesini kaybettiğinde… Gencecik bir kızdı, annesine en ihtiyacı olan zamanda onsuzluk en büyük sınavı olmuştu. Babası, annesinin vefatından çok kısa bir süre sonra yeniden evlenmişti. Üvey annesi hiçbir zaman ona kötülük yapmamış olsa da, yıllar sonra yaşı 40’a dayandığında ona; "Babam seninle iyi ki evlenmiş" diyecek kadar samimi olsa da, yüreği paramparça olmuştu. Annesinin yerine babasının yanındaki bir başkasına alışamamıştı, alışamazdı da. Hangi evlat annesinin bir başkasıyla doldurulan yerine dayanabilirdi ki.
O günlerde yaşadıkları, tüm hayatını etkileyecekti ve yaşadığı sürece gözleri hep hüzünle bakacaktı. Kirpiklerinin ardında bir buğu saklayacak, kimi zaman süzülen gözyaşlarını kimseler görmesin diye gözlerini kaçıracaktı.
Çok küçük yaşta gurbete gitmişti ailesiyle. Orada büyümüş, okumuş, yetişmişti ve Türkçe’den daha iyi konuşuyordu Almanca’yı. Gurbet onun vatanı olmuştu ve vatan denilen yer de gurbet. Vatan sandığı gurbetine evlenerek geldi ve vatanıyla tüm bağlarını kopardı o sırada. Yani hayatının büyük kısmı gurbette yaşandı aslında.
Evlendikten sonra da gülemedi. Annesiz bir insanın, bir yanı hep eksiktir ve hep daha çok şefkate muhtaçtır ya… İşte o şefkati aradı hep başkalarında. Etrafı cehaletle sarılmıştı, bir kıskacın içine sıkışmıştı bu evlilikle.
Eşi… Hep birileriyle sorunu varmış gibi dursa da, sorunu hep eşiyleydi onun. Daha fazla anlaşılmak, daha fazla şefkat görmek ve zaman zaman da toleranslı olduğunu hissetmekti istediği çünkü o annesizdi. İçinde bir büyük boşluktu annesizlik, işte hep bu yüzdendi sahipsiz hissedişi.
O hiç gerçekten güçlü olamadı. Bir kadın için gereken ekonomik güce sahip oldu oysa. Eşinin desteğiyle kendisine ait işlerin sahibi oldu, çevresi ona imrenerek baktı zaman zaman. Yine de gitmesi gereken zamanlarda hiç gitmedi, gidemedi.
İnsan gitmesi gereken zamanlarda çekip gitmezse eğer, o andan sonra yaşayacakları prangaya vurulmuş bir insanınki kadar çileli olurmuş, ben bunu onun hayatından öğrendim.
Gitmesi gereken zamanlarda gitseydi, bugün onun için, benim için, hepimiz için çok farklı olurdu belki de… Onun olmayan gücü olacak kadar büyümemiştim ki ben daha. Küçüktüm… Anlayamıyordum… Büyüdüm, onu anladım ve o gitti.
O artık dünyada yok ve ikimizin ortak kaderi; annesizlik. Benzeştiğimiz çok yanımız var mutlaka ama bana hep babasının kızı derdi. Haklıydı, ben babama benzerim, kardeşimse ona…
Tam 1 yıl sonra ardından diyorum ki, ya ben sana geç kaldım, ya sen bana çok erken.
Ne çok severdin sen bu şarkıyı, kulaklarımda hala o en eski haliyle. Boşuna da sevmezdin, keşke kaybolan yılları geri alabilmenin gerçekten bir yolu olsaydı.

3 yorum:

pinus dedi ki...

her ne kadar anlaşamasam da çoğu zaman annem olsun diyorum bir kenarda..varlığı yeter..ama yokluğunu hele ki senin gibi erken bir zamanda kaybetmeyi düşünemiyorum bile..allah onu yokluğunu doldurtacak gerçek dostlar yoldaşlar versin sana inşallah...rabbim velin olsun...

hayatreceli dedi ki...

ahh ahha gidenler geri gelebilseydi keşke ama nerde yaşanan yaşandığı giden ömür geçmişte kalır daima bazen ben de diyorum gitmek istediğim yaşlar oluyor bazen sevgiler güzel paylaşım:))

Adsız dedi ki...

Annem hastanede, yoğun bakımdayken, sokakta annem yaşlarında kadınlar görürdüm, yanlarında anneleriyle. Allah affetsin, nasıl öfkelenirdim anlatamam "Onların anneleri kaç yaşına gelmiş hala yaşıyor, benim annem ölemez, ölmemesi lazım" diye çocuk gibi isyan ederdim içimden. Böyle büyük bir kaybı yaşayanların bir yanlarının nasıl eksik kaldığını o kadar iyi anlıyorum ki. Hele genç kızlık çağında annesiz kalmak... Bizim çocuklarımızla beraber uzun, sağlıklı biir ömrümüz olsun inşallah.