29 Mart 2012 Perşembe

Annelik Tarzım-4

Bahsedeceğim konunun özel bir başlığı olsaydı, disiplinle ilgili de olabilirdi özgürlükle ilgili de.

Geçenlerde 5 yaşında kızı olan bir misafir geldi evime. Bir süre vakit geçtikten sonra bana; sen çok sabırlı bir annesin ben senin kadar tahammül göstermezdim kızıma dedi. O ana kadar sabırlı olup olmadığımla ilgili bir düşüncem olmamıştı ama düşününce o gün onun sabır olarak değerlendirdiği şeyler benim için ekstra bir sabır gerektiren ya da gerçekten sabır olarak gördüğüm şeyler değildi. Kızımın sabrımın sınırlarını zorladığıyla ilgili cümlelerim olmadı benim ama son zamanlarda gece uykusuna yatırdıktan sonra uyumadan bir iki kere su istemesi, iki üç kere tuvalete gitmek istemesi ve bana sanki bunların uyumamak için bahane olarak gelişi arada bir uyuttuktan sonra eşime; bu kız benim sabrımı tüketiyor cümlesini kurmama sebep olmuştur.

28 Mart 2012 Çarşamba

Hiç Anlatmamıştım

Geçen gün birden bire aklıma şöyle bir şey geldi ve kendi kendime ben Nurefşan’a bugüne kadar hiç ama hiç kardeş geleceğini anlatmadım hatta en ufak bir ipucu bile vermedim dedim. Baktım haftalardan 32 haftayı tamamlamışım, bebeğin gelmesine de şurada ne kalmış ama böyle giderse bir gün kucağımda bir bebekle içeri gireceğim ve kızım şaşırıp kalacak.

Hamileliğimin en başında araştırmıştım bu konuyu. Özellikle 2 yaşın altındaki çocuklar için okuduğum bir yazıda, bu aylarda zaman kavramı oturmadığı için çocuğun bir beklentiye gireceği ve bekledikçe gelmeyen bebek yüzünden kandırıldığını hissedeceği yazıyordu. Bu beni hem tatmin etti, hem de içsel olarak kızım için de erken açıklamanın uygun olmadığını düşündüm. Aile bireylerini de tek tek uyardım, Nurefşan’a kardeş gelecek vs. türünden konuşmalar yapmamaları için ve hiç kimse bu konuda tek bir laf etmedi bugüne kadar.

26 Mart 2012 Pazartesi

32.Hafta: Kramplar

Ne ödemler, ne hafiften uyuşmalar, ne başka şey... Hiçbiri kramp kadar korkunç değildi, hatırladım. Öncelikle şunu söylemeliyim benim her hamileliğim aynı şekilde ilerliyor. Tüm yaşadıklarım ve hamilelik sebebiyle ortaya çıkan gariplikler bile ilk hamileliğimle aynı.

Bacağıma giren korkunç kramplarla ilk hamileliğimde de sıkıntı çekerdim. Özellikle yatakta dönerken, kalkarken, ani harekette öyle bir kramp girer ki kendine gelmek zaman alır. Bu hafta bana kendilerini yeniden hatırlattılar. Sebebi kalsiyum eksikliği oluyormuş ve bende kesin o da vardır.

22 Mart 2012 Perşembe

Bana Kızıp, Kırılıp, Küsenlere

Şimdi ben hem şirinlikte tavan yapmış bir kız çocuğunun hem de içimde kıpır kıpır hareketleriyle beni mest edip heyecanlandıran bir bebeğin annesiyim ya hani, işte tam da bu yüzden içim dışım coşmuş ve hatta fazla annelik duygusu yüklenmekten error vermek üzereyim. Geçenlerde bir yazı yazdım ama yazının amacı tamamen kişiseldi. Ne kimseyi eleştirmek, ne birilerine kötü anne yaftası yapıştırmak, ne de kendi doğrumu birilerine empoze etmekti.

Yalnız anladım ki bu konu sezeryan ve normal doğum konusundan çok daha hassas bir konuymuş ve ben bu hassasiyetin farkında olmadan biraz fazla sert görünen bir yazı yazmışım. Herkesin hayat şartları, tercihleri, yaşamı algılayış biçimi farklı. Herkesin anneliği bile birbirinden farklı. Ben en az 3 yaşından önce çocuklarımı kreşe vermem derim, kreş ortamı “bence” küçücük yaşta bebekler için uygun değil derim, bebeğime başka eller değmesin, yedirmesin, içirmesin, tuvalet ihtiyacını karşılamasın çünkü ben çok kıskanç bir anneyim derim hatta bana kalsa şu sıralar annelikte tavan yapmış duygusallığımla çocuklarım yıllarca hiç dizimin dibinden ayrılmasın da diyebilirim. Kısaca bu konuda dediklerim ya da diyeceklerim beni kapsar ve bunun aksini düşünen, uygulayan ve memnun olan anneler ne benden kötü annelerdir ne de ben onlardan çok daha iyi bir anneyimdir.

31.Hafta: Rüyadan Uyanmaya Az Kaldı

Dur şunu da halledeyim, şu iş bitsin öyle derken olan benim gebelik yazılarıma oluyor. Aslında olması gereken günden geç yayımladığım yazılarımı bundan sonra Pazartesi günleri yayımlayacağım çünkü artık sona çok az kaldı.

Bu hafta epey bir ödem topladım. Ayaklarım, bacaklarım ve ellerim normale göre daha şiş. Artık yüzüklerimi takamıyorum ama bunları ilk hamileliğimde de yaşadığım için kabullenmek daha kolay oluyor. Zaman zaman el ve ayaklarımda çok hafif uyuşmalar da yaşıyorum.
Bugünlerde asabiyetim hat safhada, sinirlerim çok bozuk. Kafaya her şeyi takan, canını sıkan, kızan bir tipe dönüştüm sanki doğum yaklaştıkça beni afakanlar basıyor. Hem bir de o kadar çok erken doğum haberleri alıyorum ki bu beni daha da telaşlandırıyor. Bu telaşımın altında yatan bir sebep var aslında.

19 Mart 2012 Pazartesi

Şimdi Daha Çok Farkındayım

Sadece bana özel olduğuna inandığım aslında kendimi tam olarak buna inandırdığım bir konserin tanığıyım şimdi. Müzik öyle bir çekti ki beni kendine, hiç düşünmeden teklifsizce oturuverdim müzisyenlere yakın olan bir yere. Kendimi, hayatımı, dünümü ve bugünümü düşündüm uzun uzun. Sanki hep düşünüyordum ama tüm düşünceler bir anda birikiverdi zihnimde.

Sahi ne düşündüm ben bu kadar?

Annemi hiç unutmadım ben… Ne onun yemyeşil gözlerini, ne dünyalar güzeli yüzünü, ne gülüşünü, ne ağlayışını, ne sevmesini, ne kızmasını hiç ama hiç unutmadım. Onu her hatırlayışımda boğazıma oturan yumru geçmemiş olsa da sanki daha çok alıştım yokluğuna. Bir mecburiyet ama benimki, alışmaktan ve kabullenmekten öte köy yoksa başka çare yoktur.

17 Mart 2012 Cumartesi

Buzdolabını Çeken Kadınlar

Buzdolabını çekip altını temizleyen kadınlardan olamadım ben hiçbir zaman ama o kadınlar etrafımda hep oldular. Hoş şu hamile halimle çekmem zaten beklenemez de ben normal halimle bırakın yeltenmeyi aklımın ucundan geçmedi buzdolabını çekmek ve altını temizlemek düşüncesi. Demek annem de çekmezmiş buzdolabını ki bilinçaltımda bile yer etmemiş. Oysa evlendikten sonra buzdolabı çekilip altı silinmeden temizlik yapılmaz anlayışında çokça kadın tanıdım.

Temizlikle olan ilişkim onun bir araç olmasından öteye geçemedi hiç çünkü ben hep olması gerektiği için temizlik yaptım. O yüzdendir ki, derin derin yapabildiğim temizlikler, bayram temizliği, bahar temizliği, kış temizliği kisvesinde evi bir baştan bir başa temizleme hikayelerim olmadı benim. Toz almayı sevemedim bir türlü, süpürge yapmaktan hep nefret ettim, ütü deyince kaçacak delik aradım ama hepsini de gerektiği için yaptım.

14 Mart 2012 Çarşamba

30.Hafta: Yorucu da Olsa Güzel

Bu hafta hamileliğimin en zor hastalığını atlattım. Burun akıntısıyla beraber aniden öksürük, boğaz ağrısı, halsizlik ve ateş belirince soluğu doktorda aldım. Hamileyken kullanılabilecek olan ateş düşürücü-ağrı kesici ilaç Minoset ve sadece ateşim çıktığında Minoset kullanarak pek dinlenemediğim halde sıkıntılı 3 günün ardından durumum epey düzeldi.

Hareketlerim zorlanmaya ve yavaşlamaya başladı. Özellikle fazla hareket edince ağrılarım artıyor ve bu da beni sıkıntıya sokuyor. Yatakta sağa sola dönerken de zorlanmaya başladım yavaş yavaş, normal şartlarda ani hareket edemeyip eylemlerimi yavaştan aldığım halde, geceleri kızımın sesini duyar duymaz yataktan büyük bir hızla fırlayıp yanına gitme refleksimi aynı enerjiyle koruyorum.

13 Mart 2012 Salı

Yaşamadın Sen

Hiç yaşamadın sen, bugünün yaşanabilirliğine inanmadın. Yaşadığın anları zindan ettin kendine, yarınları aydınlattın. Umut hep yarındaydı, hep uzakta ve hep gelecek olanda. En mutlu olmaya değer günü bile ötelemeden aşamadın sen. Ötelerken de hep erteledin ve hiç yüzün gülmedi sahiden. Gülmek senin elindeydi ama sen hep gülmemekten yana kullandın tercihini. Sen gülsen de parlamadı ki gözlerinin içi, göz bebeklerinden ışıklar fışkırmadı.

Vardı senin de bir mutluluk sebebin ama o hep yarınların ardındaydı ve sanki Kaf Dağı’nın ardı gibiydi yarınların; ulaşılmaz. Gelmedi bir türlü, gelmek bilmedi yarınlar. Sen yarın diye bir şeyin olmadığını ve hayatın sadece bugünden ibaret olduğunu hiç anlamadın. Mutlu olmak için hep bir sebep vardı oysa, gülebilmenin yolu vardı da her defasında, sen bulamadın!

10 Mart 2012 Cumartesi

Hamile Annenin Hastalıkla Sınavı

Uzun zamandır hiç olmadığım kadar hasta oldum ve hamileyken ilaç almam ben dediğim halde kendi özgür irademle ilaçları bile isteye yuttum.

Ara sıra nezle gibi oluyordum ama bu son hastalığımda ateşim de çıkınca epey korktum. Ateşim 38.5 oldu ve doğru hastaneye koştum. Şükür ki, yine iyi bir doktora denk geldim ve bana Minoset dışında bir şey vermek istemedi ama yakalar yakalamaz da vitaminli ve ateş düşürücülü serumu taktırdı.
Hastalığım öyle bir döneme denk geldi ki, tam tezle ilgili her şey yoluna girmeye başlamış ve bu dönem bitirme ihtimalim doğmuştu. Hastayım diye bir gün ihmal etsem geldiğim noktayı yeniden kaybedebilirdim çünkü bu iş öyle bir şey ki deney aşaması günler sürüyor ve bir gün ihmal etsen başa geri dönmek zorunda kalıyorsun. Üstelik şu master hayatımda öğrendiğim en önemli şeylerden biri de hiç kimseye güvenilmemesi gerektiği. Yapabilecek olan olsa bile sütten yanan ağzım bu riski göze alamadı ve hamilelikte ilaç kullanmamak için direnen ben, Minoset’i yuttum işime devam ettim. Minoset'ten bu kadar performans beklemiyordum aslında, öyle ki yuttuktan yarım saat sonra beni hiç de hasta değilmişim gibi yüksek bir enerji kaplıyordu.

7 Mart 2012 Çarşamba

29.Hafta: Daha Bir Ağır

Bu hafta epey ağrım vardı ama ilginç olarak evdeyken artan, dışarı çıktığımda azalan bir ağrı bu. Artık bebekle beraber bende epey ağırlaştım ve bu konuda daha önce bir yazı okumuştum. Ağrılara yürümenin iyi geldiği söyleniyordu. Ne zamanki okula gidiyorum ağrı olmuyor ama koşturmaktan yoruluyorum, okulda merdiven çıkınca nefes nefese kalıyorum.

Evdeyken ise daha çok yoruluyorum sanki. Kızım benden bir dakika ayrılmak istemezken, bırakın yatmayı koltukta oturmama bile tahammülü yok. Hemen kaldırıp yanına oturtuyor ya da bir yerlere koşturuyor. Onunla gelişimini destekleyici oyunlar oynamaya çalışıyorum ama o oynarken nedense ben çok yoruluyorum. Dışarda olduğum zaman bu kadar pestilim çıkmıyor.

6 Mart 2012 Salı

Sadece Zaman Aldı

Tam umudumu kaybedip, yeter artık oynamıyorum ben diyeceğim anda değişti her şey. Oyundan çıkmak bu kadar kolay olamazdı çünkü verilen onca emek, onca çaba ve en önemlisi hayatımdan yaptığım fedakarlıklar vardı.

Hamilelikle beraber bir yanda kızım varken, bir yandan da gelen yorgunluk ve stresin de etkisiyle olsa gerek sağlıklı düşünemediğim zamanlar oldu. Üstelik her defasında o düşüncemin sağlıklı bir düşünce olmadığını biliyordum. Nedense yürüyordum ama yol bir türlü bitmiyordu ve sanki her adımda daha da uzuyordu. İşte tam havlu atmak üzereyken değişti her şey.

3 Mart 2012 Cumartesi

Yerinde Saymak Zaten Ölmek Demektir

Fetih 1453'e geçen akşam eşimle beraber gitme fırsatı bulduk. Oldukça reklamı yapılan ve konuşulan bu filmi görmeyi çok istiyordum. Filmi kesinlikle çok beğendim ve bence bugüne kadar yapılmış en iyi Türk filmlerinden biri.

Kurgusu ve konunun işleniş tarzı çok iyiydi, bir tarih filmi olarak hem izleyiciyi saran hem de tarihi tam kesinlikle olmasa dahi bir miktar yansıtan bir film. Zaten tarihi kesin bir şekilde yansıtmasını beklemek de haksızlık olur diye düşünüyorum çünkü sonuç itibariyle bu bir sinema filmi. İstanbul'un fethiyle ilgili detaylı ve tarihi bir bilgiye sahip olmayanları en azından merak ve araştırmaya iteceğini düşündüm.

Bir fetih mücadelesi izlerken aslında başarının ne kadar da inanmaktan geçtiğini anlıyor insan. İnanarak çıkılan yolda, imkansızın olmadığını ve sadece zaman aldığını bir kez daha görüyor. Beni tüm film boyunca en çok etkileyen cümleyse Fatih'in ağzından çıkan; "Yerinde saymak zaten ölmek demektir." oldu.

2 Mart 2012 Cuma

Gidişime Hüzünlensen mi?

Bu konuda daha önce de bir yazı yazmıştım ama yine yeniden aynı dertten muzdaribim. Kızımla harika bir ilişkimiz var, beraber çok güzel vakit geçiyoruz. Artık anne diye diye peşimde de dolaşmaya başladı. Bu yaş çocuğunun genel durumundan biri olarak sürekli aynı ortamda bulunma isteği ön planda. Yani genelde ev içinde birlikteyiz, pek ayrıldığımız söylenemez.

Uyurken de yatağının yanını gösterir eliyle ve oraya yatmamı işaret eder. Elele tutuşuruz ve öyle dalar uykuya. İşte böyle mutluyken, benden ev içinde birkaç metre bile uzağa gitmezken, tüm bunların aksine ben dışarı giderken hiç mi hüzünlenmez bir çocuk.

1 Mart 2012 Perşembe

İpiyle Kuyuya İnilmezgiller

Saat sabah 06:00 ve kızımın sesiyle uyandım. Su verip tekrar uyumaya devam ettikten sonra bende geldim yatağa ve işte o an takıldı kafama. Yatağın içinde yüzümde büyük bir asabiyetle oturup kafama takılan şeyi düşündükçe sinirlenmeye başladım. Az sonra ortama verdiğim negatif enerji tohumlarından mıdır nedir eşim uyandı ve uykulu gözlerle; “Ne oldu, niye öyle oturuyorsun?” dedi. Bendeki cevap; "Etrafımda dürüst olmayan insan görmek istemiyorum artık ben!" oldu. Cevabı oldukça asabi vermiştim ama bir yandan da hayırdır, nerden çıktı gibi sorular sormasını ve açıklamaya mecbur kalmayı istemiyordum o an. O da zaten, bana yine bir yerlerden geldiklerini düşünmüş olmalı ki, bir kaç saniyelik sorgulayıcı bakıştan sonra bendeki umursamazlığı görüp, gözlerini kapatıp uyumaya devam etti.