7 Temmuz 2012 Cumartesi

Öyle Değil Böyle, Yok Öyle


“Çok sayıda çocuk sahibi olup durumu başarıyla kotaran insanlar biliyorum. Peki ben niye sadece iki çocukla perişan bir hale geldim? Abartmıyorum çünkü çok acıklı durumdayım. Beynim, duygularım, her seyim allak bullak ve etrafımı da allak bullak hale getirecek kadar vahim durumdayım.

Düşe kalka yürümek gibi bir şey bu, tam hadi kalktım şimdi hatta sağlam basıyorum bak derken yeniden tökezliyorum. Yok yok ben bu iki çocuklu hayatımdaki beni aslında hiç toparlayamımışım. Sadece bir an kalkıp yürüyünce toparladım sanmışım.

Oğlum artık 2.5 aylık oldu ve bu vakite lohusalık depresyonu mu kalır diye düşünüyorum ama cidden öyle bir halim var. Hadi erken doğdu düzeltilmiş yaşına göre hesap edersek zoraki olarak lohusalığın her türlü eksi getirisinden cıkamadığımı iddia edebilirim.

Mesela baş edememe duygum yoğun. Kendimi iki çocukla güçsüz ve çaresiz hissediyorum. Hatta öyle ki ikisiyle yalnız kalmaya korkuyorum ve ne yapıp edip kalmıyorum. Oğlumun mızmız, asabi, obur ve bana aşırı düşkün oluşu bende geçici bir şok etkisi yarattı. Kızım öyle uyumlu bir bebekti ki sanki bütün bebekler onun gibi olur sanmışım. Saatler hızla akıp giderken sadece kızım için bir kaç dakikaya sığdırabildiğim gülümseyişler, konuşmalar, bakışmalar ve ilgilenmek için çaba sarfedip annen hep seninle de olacak idare et bu durumu ne olur diye küçücük çocukla göz göze konuşmalar. Beni kendine esir eden, anneliğimin yüzde seksenlik bölümünü kendisine işgal eden oğlum. İnanılmaz bir vicdan azabı, kızımla oynamaya, gonül rahatlığıyla gezmeye, parka gitmeye ve rahatça kitap okumaya duyulan özlem.

Yıprandım ben.. Bir ağlama, bir asabiyet, bir stres....

Tüm bunları oturup yazdım bir gün ama tamamlamaya fırsat bulamadım bir türlü. Baktım ki yazı bitmedi ama bendeki onu tamamlayacak ruh hali çoktan geçti, olduğu gibi kalsın dedim. Simdi çözümler üretiyorum, üretmek de zorundayım. En başta kendi sağlığım için çünkü çocuklarımın sağlıklı bir anneye ihtiyaçları var.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben iki cocuklu degildim yine de lohusa depresyonum dokuz ay kadar devam etti. Aslinda tam olarak depresyon da denemez; aglamalar, korku, duygu degisimleri ve bitmeyen bir endise hali... Amerikalilar buna "baby blues" diyorlar ki bence cok dogru bir tanimlama. Melankoli gibi... Geciyor be canim, guzellikler kaliyor sonra. Yalniz kalmamak, acik hava, yardim almak iyi geliyor...

üç çocuklu dedi ki...

İnanın hislerime tercüman oldunuz. Aynı ruh hali bende de sürekli mevcut. Çok çocuklu olup da durumu kotarma işi dışarıdan öyle gözüküyor bence, sürekli birşeyler yarım yamalak yapılıyor ama herşey dört dörtlük yürümüyor. Biriyle herşey yolunda gözükürken ötekinin mutlaka sorunu oluyor yetişilemiyor. Bir çocuk diğerine kesinlikle benzemiyor, birine uygulanan metot diğerine uymuyor; sürekli bir yetişememe duygusu içinde işler bir şekilde hallediliyor. Bazı günler de işler sarpa sarıyor, hiçbirinin gönlü olmayınca olan anneye oluyor, sinirler tavan yapıyor. Ama yine de sonuçta onların varlıkları, bir öpüşleri, bir sarılışları bütün bu zorlukları unutturuyor. Sevgileriyle hayat devam ediyor, işte hepsi bu...bence...

sevgilerimle

cuckan dedi ki...

kesinlikçe çözüm üretmelisin, sağlığın (akıl ve ruh sağlığı - beden sağlığını da etkiler) çok önemli. Yetersizlik duygusu tek çocuklu olsam da bende de var, anneanne diye uyanan ve gece onu sayıklayan bir kızım var çünkü ben 12 saat çalışıyorum. Ama sen onlara yetebildğin kadar yeteceğin gerçeğine alışınca herşey daha güzel görünecek. Önceden yetersizlik olarak gördüklerini aslında zaruretten öyle olduğunu kavrayınca rayına oturur herşey...sıkma canını, öyle de böyle zaman kurtaracak seni...

Adsız dedi ki...

ikisine birden yetememenin en büyük sebebi sanırım oğlunun uzun emmesi ve sürekli sende durması gerektiği.biliyorsun,bahsetmiştim Seyyaf da öyle bir bebekti ve ben o yüzden ikincinin de öyle olacağını düşünerek kendimce çözüm üretiyordum.Bunlardan birisi de keçi sütü vermekti.En azından bir süreliğine o tokluk hissiyle beni bırakır da oğlumla ilgilenirim diye düşünüyordum.Bilemiyorum sen ne düşünürsün?