27 Haziran 2011 Pazartesi

Biberonu Bırakma Savaşı-1

Şu biberon olayı inanılmaz takılıyor kafama. Kızıma 6 aylıkken bıraktırmaya niyetliydim çünkü biberon çürüğü kavramından çok korkuyorum. Bir de alışkanlık yapıp uzun süre bırakmaması kaygısını taşıyorum.
Doktorlarda 6 aydan sonra bırakmayı öneriyorlar ancak ben kıyamadım. Şimdi kızım neredeyse 1 yaşında ve onu biberondan ayırmanın çabalarına girdim. Artık devam sütünü bırakıp inek sütüne de geçmişken, bu biberon hikayesi gerçekten hikaye olsun dedim.

Ben Hala O Şarkıdayım

Bazı şarkılar vardır demiştim daha önce, dinleyince aklına zamandan bir kesit gelir. Sana yaşadığın bir anı, bir anıyı hatırlatır hatta bırakır seni o anın kucağına.

Başka bir duygudur bu, her şey capcanlı karşındadır ve o an hissettiğin bütün duygular yüreğindedir. Zamanda yolculuk gibidir aslında, eğer mutluysan o zamanda kalmak ve hiç dönmemek için çırpınırsın.

26 Haziran 2011 Pazar

Biri Tuvalet Eğitimi Mi Dedi?

Şu sıralar bloglarda yoğunlukla tuvalet eğitimi konusu hatta derdi var. Çoğu 2 yaş üstü bebek anneleri, inşallah hepsi biran önce sonuca başarıyla ulaşırlar diyorum.
Anneliğimin başlarında bu konuya bakış açım çok farklıydı. Genel olarak tuvalet eğitimi 2-2,5 yaş civarı başlanmalı çünkü bebeklerin gerekli kas gelişimi ve psikolojik olarak hazır olmaları vs. ancak mümkün oluyor fikri hakimdir. Bu fikri destekleyen de çok, eleştiren de çok. Yapılan araştırmaları bez firmaları yaptırıyor ve dolayısıyla sonuç onların daha da lehine oluyor vs. türünde iddialar da var lakin bu konuda çekimserim.

23 Haziran 2011 Perşembe

Ben Seni Anladım da, Sen Beni Anladın mı Acaba?

Bazen karşındakine bir şeyi anlatmak için çırpınırsın ama an-la-maz. Aslında anlamayana da anlatmak için uğraşmaya hiç değmez, değmiyor.
Bir insanı anlarken önce onun ruh halini anlamak gerekiyor aslında. Şuan nasıl bir ruh halinde, şuan ne hissediyor, acaba bu insanın derdi nedir, içinde ne tür fırtınalar vardır? İşte bunu düşünmek ve bunu düşünerek konuşmak mesele.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Besleme Anlayışım Değişmiş

Özgüranne'nin şu yazısı ve Sevgi'nin bu yazısından sonra şöyle bir düşündüm. Kızımla ek gıdaya ilk geçtiğimiz zamanlardaki benden eser kalmamış artık onu fark ettim.
Organik diye delirirdim o zamanlar. Mercimeğin, pirincin bile organiğini alır yedirirdim kızıma. Şimdiyse bırakın mercimeği, pirinci sebzelerde bile bıraktım o işi. Mevsimine göre alıyorum sadece çünkü baktım olacak gibi değil, yoruluyorum, yıpranıyorum, düşüne düşüne sıyırtıyorum.

19 Haziran 2011 Pazar

Sekiz Köşe Kasketi Olmasa Da

Fatih Kısaparmak’ın “Bu adam benim babam, sekiz köşe kasketiyle…” şarkısını söyleyip anacağım bir babam olmadı. Benim babam çok ama çok orijinal adam. Benim babam, ortada olmayı hiç sevmedi ve bu yüzdendir ki hiç ortada olmadı. Büyük hayallerin, hayal gerçeklerin peşindeydi hep. Benim babam ya en yukarda oldu ya en dipte ama hiç ortada durmadı. Ortada durup, sakince yaşanacak dingin bir yaşamı tercih etmedi.

Galiba Pişmanım

Bu sefer kendime format atmam gerekiyor çünkü ayarlarım tamamen bozuldu.
Malum dersler bitti dedim, biraz tatil yapayım, biraz kızımla baş başa vakit geçireyim. Aslında asıl mesele şimdi başlıyor çünkü tezim beni bekliyor. Üstelik tezden ziyade sorumluluğunu aldığım bir proje var.
Gelin görün ki ben yine eski ben oldum ve kızımdan ayrılmak istemiyorum. Her gün bir bahaneyle erteliyorum okula gitmeyi. Oysa planım yazın teze başlayıp, yarım dönemde halledebilmekti bu işi.

16 Haziran 2011 Perşembe

Adı da Pek İlginç: 6. Hastalık

Kızım yine hasta oldu ama bu defa ki hikayemiz bol maceralı.
Geçen akşam kızımda hafif ateş vardı, sabah iyice artmıştı. Ateş dışında başka bir belirti olmayınca önce dişe yordum. Geçenlerde böyle ateşli ama sebebi bir türlü bulunamayan bir enfeksiyon atlatmıştık. Sadece ateş olunca, ilk başta hiç panik yapmadım. Sevdiğim blogcu arkadaşım ÇokBilmiş’in uyarıları sayesinde artık ateş ve hastalıklara son derece doğal yaklaşır oldum.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Biz Seçtik

Bu yazıyı siyasi bir amaçla yazmıyorum.
Seçim yaşadık… Yeniden demokratik bir seçim…
Yaşadık yaşamasına da, gördüklerim, duyduklarım beni şaşkına çevirdi.

Farkındayım

Geçen zaman hüznümdür benim. Kaybedilmiştir ve bir daha asla gelmeyecektir… Bitmiştir…
Geçmişe ağlarım ama yaşadıklarıma değil, yaşayamadıklarıma… Yapamadıklarıma ve hatta yapabilecekken yapamadıklarıma. Gafletime yanarım, o anlarda gafil oluşuma. “Keşke”lerim yaptıklarımı değiştirebilmek için değil, yapamadıklarımı yapmamış olmaktandır.
Doldurmak istiyorum anı, içine sığdırılacak çok şey olduğunu biliyorum fayda adına. Fayda… Bana, başkasına, insanlığa, geleceğe ya da hiç gelmeyeceğe. Eğer bugün var olabilecek bir faydayı daha hiç var olmadan yokluğa sürüklemişsem üzülürüm kendi adıma.

12 Haziran 2011 Pazar

Hedefe Az Kala

Mart ayında yazdığım bu yazımda bahsetmiştim zayıflama kararımdan. Şimdi tekrar okudum da, hedefi Mayıs koymuşum.
Hedefi tam tutturamamış olsam da şuan 56’yı gösteriyor canım tartım. Son 2 gündür kurallarımı az biraz bozmuş olsam da genel olarak dikkat etmeye devam ediyorum.
Aslında ben diyet yapmıyorum. Belki ciddi bir diyet programına girmiş olsam o zamandan bu zamana çoktan 55’e inmiş hatta daha da fazlasını vermiş olabilirdim. Lakin yaptığım şeyler, çaya şeker atmayı kesmek, akşamları çay yanında atıştırdığım abur cuburları iptal etmek, tatlıyı eskiden 3 yerken şimdi 1 yemek, sadece kahvaltıda çok küçük bir dilim olmak kaydıyla hiç ekmek yememek ve porsiyonlarımı eskiye oranla biraz daha azaltmak.

10 Haziran 2011 Cuma

İçim Geçmiş

Ben eski ben değilim artık. 25 yaşındayım oysa, gencim daha ben ama annelikle ve belki de annemi kaybetmemle içime çöken ağırlık bırakmıyor beni.
Geçenlerde çok sevdiğim teyzem ve kardeşimle, kızımı anneanneme ödünç bırakıp;) gezmeye çıktık. Genç ruhlar tabi, gezilecek çok yer var, oturulacak çok mekan var onlar için. Bende peşlerindeyim ama bir sıkıldım ki sormayın. Onlar gayet eğlendiler, gezinin her bir anından keyif aldılar, bense ara ara sıkkın, hadi eve gidelim kızımı özledim deyip durdum.

7 Haziran 2011 Salı

Pembe Bişey

Benim bir teyzem var, benden 1,5 yaş küçük. Anneleri ayrıydı annemle, annemin annesi annem 15 yaşındayken vefat etmiş ama ne fark eder ki, onun annesini gerçek anneannemden farksız hissediyorum.
Akrabalık... Akrabalık ötesi bir şey bizimki. Teyzem o benim özümden daha da öz, akrabamdan daha da akraba bana. Güvendiğim, sarıldığım, bir bakışla anlaştığım, hayatımdaki en değerli insanlardan biri.

Tek Çocuk

Kabul ediyorum çocuklu hayat zor. O doğduğu andan itibaren değişiyor her şey, hayat allak bullak oluyor ama tabi bu öyle bir allak bulaklık ki, asla geriye dönmek istemeyip ondan vazgeçemeyecek olup aynı zamanda da değişen bu hayatın bir penceresi varsa hemen aşağı atlama isteği. Garip bir şey, garip bir duygu ama bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve tek gerçek bu.

3 Haziran 2011 Cuma

Vuslata Saatler Kala

Beni takip edenler bilir bir süt kızım olduğunu. Kendi kızımı 1 ay emzirebilmiş olsam da, onu da bir kere emzirebilmiş olsam da süt anneyim ben işte. Aramızda bir bağ var onunla, anlatılmaz yaşanır derler ya hani, işte öyle bir bağ.
Kendi kızımın olduğu gibi, onun da resimleriyle dolu bilgisayarım. Resimlerine bakıp avunuyorum çünkü birbirimize bir şehir mesafesi kadar uzağız. O kadar özlüyorum ki onu, kavuşacağımız anlar tutamıyorum gözyaşlarımı. Seviyorum işte, yürekten seviyorum.