bebekli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bebekli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2012 Cuma

Gidişime Hüzünlensen mi?

Bu konuda daha önce de bir yazı yazmıştım ama yine yeniden aynı dertten muzdaribim. Kızımla harika bir ilişkimiz var, beraber çok güzel vakit geçiyoruz. Artık anne diye diye peşimde de dolaşmaya başladı. Bu yaş çocuğunun genel durumundan biri olarak sürekli aynı ortamda bulunma isteği ön planda. Yani genelde ev içinde birlikteyiz, pek ayrıldığımız söylenemez.

Uyurken de yatağının yanını gösterir eliyle ve oraya yatmamı işaret eder. Elele tutuşuruz ve öyle dalar uykuya. İşte böyle mutluyken, benden ev içinde birkaç metre bile uzağa gitmezken, tüm bunların aksine ben dışarı giderken hiç mi hüzünlenmez bir çocuk.

14 Şubat 2012 Salı

Mutluluğun Resminden de Fazlası

Akşam olmuş ve ben hafif yorulmuşum. Yalnız eskisi gibi değil artık, evde yapmam gereken ne varsa kızımla yapıyorum, ayaklarımı uzatıyorum, onunla oyun da oynuyorum ama yeri geliyor o oynarken 3-5 sayfa da olsa kitap okuyorum. Kısaca, kızımla düzenli hayatı kurduk artık, gereksiz koşturmacalar ve yıpranmacalar yok. Yemeklerimiz eğlenceli geçiyor, uyku vakitlerimizde genellikle birlikte uykudayız. Sabah da saat 8 civarı kalkıyoruz ve ben çok geç yatmadıysam bu da sorun olmuyor.
Ne diyordum? Her şeye rağmen yoruluyorum tabi sonuçta evde oyunu, telaşı ve merakı hiç bitmeyen bir çocuk var. TV kavramı da olmayınca anne-kız diz dizeyiz. Bazen sitede gezmeye çıkıyoruz, bazen yakınlardaki AVM'ye gidiyoruz tabi en çok kızım eğleniyor. Malum hamilelikten dolayı, çok esnek ve enerjik değilim. Yürürken bile belli bir hız limitim var.

6 Aralık 2011 Salı

Uyku Bölünmeleri

Bahsedeceğim bölünme, biyolojideki gibi bölündükçe çoğalan bir olay değil, aksine bölündükçe azalan ve hatta insanda denge bozukluğuna sebep olan bir durum.
Dün gece saat 01:00-02:30-04:00-05.30 olmak üzere kızımın düzenli uyanmalarıyla uykularım kabusa dönüştü. Yan odadan bir ağlama sesi geliyor ve anne zaten o odadan gelen ufacık bir sesle bile çoktan uyanmış oluyor. O sersem kafayla insan yataktan nasıl kalktığını bilemiyor ama büyük bir hızla bebeğin yanına gidip onu uykuya döndürme mücadelesine giriyor.

1 Eylül 2011 Perşembe

Kızım Sen Annesin A-N-N-E!

Başlıktaki sözler tamamen kendime ve hala hayatı ikiye bölen çocuktan önce-çocuktan sonra dönemine olan isyankar tavırlarıma.
Kendime kızıyorum artık, hala kabullenemeyişime ve hala “hadi eski günlerdeki gibi” diye başlayan ve hiçbir zaman “aynı eski günlerdeki gibiydi” diye tamamlayamadığım cümlelerime.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Mesela...

Mesela, kızım şunu da şöyle yapsaydı ne güzel olurdu dediğim neler var diye düşündüm de,
Mesela, sabahın köründe uyanıp, çığlık kıyamet bağırarak beni uykumdan sürükleyerek uyandıran kızım, sabah uyandığında sessizce etrafındaki oyuncaklarıyla oynasa bir süre, yatağında uyku-uyanıklık arası bir keyfi yapsa, sağa sola bakıp takılsa ve bende uykuma biraz daha devam etsem.
Mesela, yemek yerken oyalanması için mutfaktaki pek çok materyali elden geçirmesi gerekmese, her lokma için bir tahta kaşık, bir çırpıcı, bir kase, bir çay kaşığı, bir makarna paketi ve daha bir sürü sayamadığım şeyi elden geçirip incelemese ve bende her defasında mutfak çekmecelerini boşaltıp yeniden yerleştirmek zorunda kalmasam.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Ben Böyle Değildim

Son zamanlarda bende bir unutkanlık baş göstermeye başladı ama ne unutkanlık. Ben hiç böyle biri değildim oysa, küçüklüğümden beri bir yere gidince annemle babama bile şunu aldınız mı diye hatırlatırdım her şeyi, bu kız hiçbir şeyi unutturmaz derlerdi bana. Hele ki kendime ait bir şeyi unutmam mümkün değildi, başıma pek gelmemiştir böyle olaylar.
Geçenlerde bir alışveriş merkezinde dolaşıp, sonra da restoran’a oturup bir şeyler yedik eşim ve kızımla. Kızımın suluğu vardı yanımızda. Otoparka inince bir baktım suluk yok ve işin kötü tarafı nerde unutmuş olabileceğim hakkında en ufak bir fikrim de yok.

10 Haziran 2011 Cuma

İçim Geçmiş

Ben eski ben değilim artık. 25 yaşındayım oysa, gencim daha ben ama annelikle ve belki de annemi kaybetmemle içime çöken ağırlık bırakmıyor beni.
Geçenlerde çok sevdiğim teyzem ve kardeşimle, kızımı anneanneme ödünç bırakıp;) gezmeye çıktık. Genç ruhlar tabi, gezilecek çok yer var, oturulacak çok mekan var onlar için. Bende peşlerindeyim ama bir sıkıldım ki sormayın. Onlar gayet eğlendiler, gezinin her bir anından keyif aldılar, bense ara ara sıkkın, hadi eve gidelim kızımı özledim deyip durdum.

7 Haziran 2011 Salı

Tek Çocuk

Kabul ediyorum çocuklu hayat zor. O doğduğu andan itibaren değişiyor her şey, hayat allak bullak oluyor ama tabi bu öyle bir allak bulaklık ki, asla geriye dönmek istemeyip ondan vazgeçemeyecek olup aynı zamanda da değişen bu hayatın bir penceresi varsa hemen aşağı atlama isteği. Garip bir şey, garip bir duygu ama bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve tek gerçek bu.

5 Mayıs 2011 Perşembe

Annelik Sihiri

Ben hala hastayım. Bir türlü kurtulamadım hastalıktan. Bir ara tam düzeldim derken, dün yine taşındım doktora. Şimdi de nezleden beter bir durumdayım. Doğal olarak da halsizim ve mümkünse yatak yorgan yatasım var ama işte anne olunca böyle olmuyor.
İki gün kendimi zorlayarak gittim okula çünkü bu kadar da ihmal edemezdim. Ama bugün gitmeyip dinlenmeyi tercih ettim tabi kızımla baş başa. Gece su içmeye kalkamayacak kadar halsiz olan ben, kızımdan gelen kalk ve hazır ol işaretiyle ayaktaydım. Yerlerde sürünesim var, kendime bırak kahvaltı hazırlamayı bir çay demleyecek gücüm yok ancak kızıma hazırladığım kahvaltıya ben bile inanamadım. Ağzıma bir lokma götürmeye gücüm yokken ona güzel bir kahvaltı ettirdim. Akşama yemek yapmak mı mümkün değil zaten ama kızımın öğle yemeği vardı. Ona en güçsüz halimle güzel bir çorba hazırladım öğle yemeği için.

7 Nisan 2011 Perşembe

Sistemlerim çöktü

Eşimin bana dün akşam kurduğu cümle çok netti,  “Nurefşan üzerine kurduğun bütün sistemler çöktü”.
İşte durumum tam olarak bu. Sistemlerin çökmesinin yanı sıra format bile atamıyorum artık. Ne oldu kızıma anlayamıyorum. Gece ya da gündüz ne yaparsam yapayım uyutamaz oldum. Ben mi beceriksizim diye yemeye başladım artık kendimi. Kendi kendine uyuması zaten bir hayal oldu. Kucakta desem etrafı seyrediyor hatta bazen odaklandığı yerin aksine dönsem kafasını zorla çeviriyor. Yanında yatsam o da kar etmiyor. Ninni falan asla işe yaramıyor. Saatlerce uyumuyor, uykusuz duruyor. Ta ki uykusuzluktan gözleri kıpkırmızı olup dayanamaz hale gelene kadar.
İtiraf ediyorum artık kendim uykusuzluğa dayanamaz hale gelince koydum ayağıma bir yastık sallamayı da denedim. Ama o yastığa yatırır yatırmaz dönüp atlıyor ve hemen ilgisini çeken bir şeye koşuyor.
Traccy Hogg yardım et bana diyemeyeceğim artık. Bir bebeğin kendi kendine uyumasının önemi umurumda değil çünkü. O kadar umurumdaydı ki ve kızımı doğduğu andan beri kendi kendine uyumaya o kadar kanalize ettim ki ama işte sonuç. Hem de elimde hiç olmayan bir sonuç. Bu durumda tabi umurumda değil deyip rahatlatmak zorundayım kendimi. Eğer umurumda olursa ki olduğunda gördüm, bunu kafama takıp düşündükçe takıntı yapıyorum.
Yalnız alışık olmadığım için tahammül sınırlarım fazla zorlanıyor. Aradan geçen 3 saat sonunda uyumadıysa, bütün saçlarım dik dik eşime al şu kızı fırlatacağım şimdi deyip uzaklaşıyorum oradan.  Bu olayın sinirle karışık şakası tabi ama cidden dayanamıyorum. Ya benim sinirlerim çok zayıf ya da çok tahammülsüzüm. Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor gerçi. O çok sevimli, en değerli varlığım, delisi olduğum kızım beni öyle bir delirtiyor ki attırıyor kendini başımdan.
Ben en iyisi bebekliğinden beri yaşamış olduğum rahatlığa şükredeyim. Hatta bunu bir kar sayayım kendime. Etrafımda yeni bebeği olanların çektiği uykusuzluk çilelerini gördükçe kızımın geçmiş 8 ayına şükretmezsem de olmaz zaten. Ne yapayım annelik her yönüyle fedakarlık, sanırım artık yeni kızıma alışsam ve durumu kabullensem iyi olur. Hatta mümkünse uykusuzluğu da kabullenip uyku hayali kurmayı bıraksam da iyi olur.
Not: Ben kızımın delisiyim derken olayın duygusal boyutunu ele almıştım ama sanırım bu her yönüyle bir delilik. Annelik, sevgiden delirmekle beraber, zaman zaman sinirden de delirmek olsa gerek.

31 Mart 2011 Perşembe

Yine uykuya dair

Uyumak istiyorum artık aralıksız uyumak. Bu benim için bir daha asla olmayacak bir hayal mi gerçekten. Dün bunu iki çocuk annesi bir arkadaşıma söylediğimde artık aralıksız uyumanın sadece gerçekleşmeyecek bir hayal olduğunu söyledi bana.
Delianne tamamen kendisine ait tek başına bir gün geçirme şansı elde etmiş ve film festivali yapmış. Ben olsam uyurdum dedim ama uyurdum hakikaten. Ne çok severim ben “iyi uyuma”yı ama. Karnım çok aç olsa ve uykusuzluktan ölüyor olsam, bana bir ziyafet verseler mümkünse uykuyu tercih ederim şuan. İnanılmaz bir keyif olur benim için hem de ne keyif. Hayali bile harika. Kızımdan sonra bir daha hiç eskisi gibi uyuyamadım oysa. 6 saat aralıksız uyuduğum günler bir elin parmaklarını geçmez. Hele son günlerde ki 9 ay sendromu mudur, anneden ayrılık kaygısı mıdır yoksa bebekçe bir isyan mıdır anlayamadığım o nedenden kızım sürekli uykularımı katlederken.
Uykumu almış halde geçirdiğim 1 saat, uykusuz geçirdiğim 3 saatten daha verimlidir benim için. Bu sebepten şu sıra oldukça verimsiz zaman geçirdiğimi hissediyorum. Başımda hafif bir ağrıyla, gözlerimi kırpıştararak dolaşmaktan da nefret ediyorum. Nescafe 3’ü 1 arada en yakın dostum oldu ki beni daha bir beter hale getirdiğini düşünmeye başladım.
Hayatımın bu ç.s. (çocuktan sonra) evresi bünyeme ağır gelmeye başladı. Yine meğer diyeceğim ama meğer gece yatıp sabah çalan saati susturup uyumaya çalışırken ne kadar bencilmişim uyuduğum uykuya, hiç kadir kıymet bilmezmişim meğer. Ah yine çalacak saatle kalksam da bir saat erken kalksam ama kalkacağım saat belli olsa, ben belirlesem, ben kursam o saati.
Hayalim; akşam olmuş ve kızım tam saatinde uyumuş. Bütün işlerimi halletmiş ve bütün keyiflerimi yapmışım. Sonra kendime ılık bir süt hazırlamış ve içip yatmışım. Bir de uyanmışım ki sabah olmuş ve ben bütün gece deliksiz uyumuşum. Evet HAYALim…
Çalan saatle kalkmaya hasret anne; kızının varlığını her saat başı kalkmaya razı olacak kadar da kanıksamış anne. İsyanım yok; şükrüm çok. Kızımı hiçbir şeye değişmem, onunla uykusuz da olsa en uykulu halimle mutluyum tabi ki. Geçmişte yapıp da şimdi yapamadıklarımı özlesem de bugünün bir gününü geçmişin tamamına değişmem.
Annelik = Çelişkili bir durum.

30 Mart 2011 Çarşamba

İçimde bir hüzün

Yine içime huzursuzluk çöktü. Bu sıra okula fazla yüklendim ama çok özlüyorum kızımı. Her gidişimde bana el sallarken bana bir bakışı var ki içim parçalanıyor. Her gelişimdeyse beni bir karşılayışı var yine içim parçalanıyor. Çok coşkulu karşılıyor ve beni gördüğü andan itibaren üzerimdekileri çıkarmama izin vermeyecek kadar yapışıyor bana. Elimi yıkayıp gelene kadar koparıyor kıyameti ve bir süre ayrılmıyor benden.
Her şey iyi güzelde kızıma karşı hissettiğim özlem ve vicdan duygusu yine sardı dört bir yanımı. Onu annesiz bırakıyorum sanki, hatta ondan annesini çalıyorum gibi geliyor. Onun annesiyle olma hakkını alıyorum sanki elinden. Sanki ona büyük bir kötülük yapıyorum ve yine sanki ben kötü bir anneyim.
Onu bana son dönemde bu kadar düşkün yapan, bazı geceler koynumda huzurla uyumasının nedeni bu mu acaba diyorum. Bensiz geçirdiği her saat annesizlik korkusuyla daha bir sarılmasına mı sebep oluyor bana. Her an gideceğimi ve onu bırakacağımı zannettiği için mi korkuyor ya da.
Sürekli onunla evde olunca belli bir süre sonra başımdan dumanlar çıkıyor kimi zaman. Dışarı çıkmak, sosyal hayata karışmak iyi de geliyor aslında. Ama işte bu duygular beni yine yemeye başladı. Kızıma haksızlık yapma duygusu.
Eve geldikten sonra bu duygularla hep dibinde oluyorum, her anımı uyuyana kadar ona adıyorum. Çok ama çok sarılıyorum ve o da bana sımsıkı sarılıyor. Nasıl böyle sarılıyor hissede hissede inanamıyorum. Onu o kadar çok seviyorum ve bunu o kadar derinden hissediyorum ki, kalbim hızla çarpıyor bazen ona sarılırken. Hiç kimse onu benim kadar sevemez ve o da hiç kimsenin onu benim kadar sevemeyeceğinin farkında biliyorum.
Yine karışığım, içimde bir hüzün var.

27 Mart 2011 Pazar

Kızıma neler oluyor

Kızımdaki hızlı değişime adapte olmakta güçlük çekiliyor. Bugüne kadar olmadığı kadar güzellikleriyle bugüne kadar vermediği kadar sıkıntısıyla son günlerde coştu.
Önce iyi şeylerden bahsetmek istiyorum. Profesyonel olarak emeklemekle birlikte, her yere rahatça tutunup ayağa kalkıyor artık. Koltuk kenarlarında sıralıyor hatta tutunduğu şeyler arası geçişler yapıyor. Sanırım annesi gibi erken yürüyecek bu kız. Bir çenesi düştü ki aman Allah’ım, tam bu kız pek ses çıkarmıyor yoksa geç mi konuşacak diye beynime parazit yapmaya başlamıştım ki susmaz oldu. Baba demeye başladı ama şuan bende dahil herkese baba diyorJ Müzik duyunca ileri geri sallanarak oynuyor, kollarını uzatıp beni al hareketi yapıyor, gel kızım deyince hemen geliyor ki o gelişine ölüyorum. El sallayınca el sallıyor, elimi açıp çak kızım diyorum çakıyor. Bir de ikimizin özel bir hareketi var buna da deliriyorum. Ben işaret parmağımı uzatıyorum o da uzatıyor ve işaret parmaklarımız dokununca gülüyor.
Kısaca artık bir yanıyla inanılmaz keyifli hal aldı bebekli hayat. Her an beni mest eden bir varlıkla yaşıyorum.
Veeee işte tüm bu güzelliklerin yanında benim gündüz 3 saat uyuyan, gece 12 saat uyuyan ama uyumayı da seven hatta yatağına koyunca kendi kendine uykuya dalan kızım artık yok. Gündüz uykularına hala inanamıyorum çünkü saat 12’de ve 15’de yatağına yatırıp emziğini verirdim kendi kendine uyurdu. Şimdiyse gün boyunca sadece 20 dk. uyuduğu oluyor. Evet işte 20 dk.L üstelik uyutana kadar akla karayı seçiyorum yatırdığım an hemen kalkıyor ayağa ve uykusu bile olsa yatağında oynamaya başlıyor. Ayağımda sallayıp uyutmuyorum özellikle çünkü buna alışmasından çok korkuyorum. Geceleri de uyusa bile arada mutlaka uyanıyor. İlk uyanmasında emziğini veriyorum hemen uyuyor. İkinci de uyanır uyanmaz gözleri kapalı ayağa kalkıyor ve ben tekrar yatırıyorum uyumaya devam ediyor. Üçüncüsünde gece saat 3-4 civarı oluyor kesinlikle uyumuyor ve mama veriyorum uykuya dalıyor. Bir süre sonra tekrar uyanıyor ve koynuma alıyorum o şekilde uyuyor. Yatağına koyunca tekrar uyanıyor ve ben o uykusuz halimle onu koynuma alıyorum sabahı beraber ediyoruz. Kısaca bu uyku sorunları tam bir rutin halini aldı yani bu kadar düzenli bir uyku problemi var.
Ben mi bunalımdayım artık. Eşim, stres olma takma bu kadar çocuğa yansıyor diyor ama ben özellikle gündüz uyumadıkça deliriyorum. Onun uyumamasına ben dayanamıyorum. Bu durumda da her işi beraber yapıyoruz, bütün ödevleri beraber hazırladık. Tabi o yardım etmekten çok klavyede nasıl bulduğunu hala anlayamadığım tek tuşa basıp bütün sistemi altüst etme kabiliyetine sahip. Ben arasam bulamam onun bulduğu tuşları.

20 Mart 2011 Pazar

Anneyim ben haksızlık bu

ÜDS’ye girdim bugün ama hayatımın en kabus sınav günüydü. Bugün yaşadıklarım sebebiyle bu haftaki vizelerimi de kaygıyla beklemeye başladım.
Zaten kızım sayesine yüzüm hiç gülmedi İngilizce yeterlik sınavlarında. Kızıma hamile olduğumu öğrendiğim sırada başvurmuştum KPDS’ye. Sınav da sabahları mide bulantısından simit dışında bir şey yiyemediğim döneme denk geldi. Elimde simitimle girmiştim sınava iyi ki o sıra bugünkü gibi yiyecekle girmek yasak değildi yoksa fazla dayanamazdım herhalde. Yine de berbattı son kısmı tamamen bitse de gitsek şeklinde cevaplamıştım ve biran önce kendimi dışarı atmıştım. Herşeye rağmen yeterli bir not almıştım ama sınıra yakındı. Bugünkü ikinci deneyimimse daha farklıydı.
Dün gece her zamanki gibi yattım, sabah sınava girecektim ama bu gecenin tam bir kabus olacağını hiç düşünmemiştim.  Kızım gece 02:00’de ve sabah 05:30’da uyanarak mahvetti beni. Neden bunu bana özellikle sınava gireceğim gece yaptı bilmiyorum ama herhalde minik bebeğimin bana bir kastı olmayacağına göre derdi vardı. İşin en kötü yanı babasını bile istemeyip sadece benim kucağımda sakinleşmesiydi. Mecburen her iki kabusu da süt içirip uyutarak atlattım. Başka çarem de yoktu çünkü uyumaya niyeti yoktu.
Gece yarısı sinirden ağladım ve aslında hiç de boşa ağlamamışım. Sabah uyandığımda eşim de ben de saatten habersiz kalkmamız gerekenden 1 saat sonra o da yine kızım sayesinde uyandık. Ben ümidi kestim tabi sınavdan oysa sonbahara kadar son şansımdı bu benim. Eşim yetişiriz ama 15 dakika içinde çıkarsak dedi. Ben, kızımla, 15 dakikada… hazırlanmam imkansız dedim ama 15 dakika sonra kapıdaydım. Nasıl oldu inanamadım kendime. Kızımı kayınvalideme bırakıp koyulduk yola. Sınava 15 dakika kala yetiştim tabi. Ama halim tek kelimeyle perişandı. Ağzıma bir lokma koymamış, su bile içmemiş, gözleri hala uykulu sefil bir durumda hissediyordum kendimi. Önüme sınav kağıdı gelince anladım ki ben sınavdayım ama o halde soruları yorgun ve esneye esneye nasıl cevapladım o kısmı rüya.
Anneyken kariyer anca bu kadar olur işte. Hani yarın ölmeyeceğimizin garantisi yok ya aynı öyle bir şey. Yarın sınava girebileceğinin hele ki dinç girebileceğinin hiç bir garantisi yok. Çocuğu olmayan çöpsüz üzümlere imrendim bu konuda. Oh istediğin kadar istediğin zaman çalış, istediğin zaman uyu, istediğin zaman kalk. Lüks hatta lüks ötesi bir şey bu anne için. Bekarken hatta evlendikten sonra bile bebeğim yokken derslere, sınavlara yok şöyle çalışamadım, aman ne zor diye yakındığıma bin pişmanım şimdi. Meğer ne rahatmışım o zaman safsataymış benimki.
Çocuklu kariyer çok zor hatta bazen durumu felaketimsi bir hal alıyor. Ama elbette ki iyi ki kızım var şikayetim anne olmak değil, kariyer meraklısı anne olmak. Çok yorgunum ama kızım uyur uyumaz bende uyumak yerine ders çalışmak zorundayım. Zorlu bir hafta beni bekliyor.

27 Şubat 2011 Pazar

Kızımla Yolculuk = Kabus

Bu yazıyı kendini sonunda eve atabilmiş olmanın mutluluğu ve aynı zamanda büyük bir yorgunlukla yazıyorum. Bu akşam sevdiğimiz bir dosta yemeğe davetliydik. Gideceğimiz yer Anadolu yakasıydı yani aşılması gereken uzunca bir yol vardı önümüzde lakin kafamızda 1 saatte gideriz şeklinde planladığımız yolu malum İstanbul trafiği sebebiyle 2,5 saatte gidebildik.
Kızım… kızım son zamanlarda inanılmaz değişti yolculuklar konusunda. Arabaya binip koltuğuna yatırdığım an başlıyor ağlamaya. Önce bir şekilde oyuncak vs. verip oyalamayı başarıyoruz ama çok kısa sürüyor bu oyalanma. Mızmız, ağlayan, bunalan ve bunaltan bir varlık haline dönüşüveriyor. Çare bulamadım bir türlü, ağlamak ama nasıl ağlamak yırtıyor ortalığı ve mecburen ara ara kucağıma almak zorunda kaldım. Bu koltukların güvenlik açısından ne kadar önemli olduğunu biliyorum ve kara kara düşünüyorum bu hal ne kadar sürecek diye. Daha yola çıkınca başlıyor huysuzluğa ve yol uzadıkça huysuzluk artıyor artıyor ve annenin kucağında bile başa çıkılmaz bir hal alıyor.
Bu akşamki misafirliğimiz daha varmadan yolda kızımın üstünü başını batırmasıyla zehir olmaya başlamıştı bile. Köprüye az kala sağa çekip kızımın nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığım bir şekilde altını ve bununla beraber üstünü başını batırışını temizledim. Arabada iki büklüm ben, bir de onu tamamen soyup yeniden giydirmek hatta üzerinden çıkan kirli kıyafetleri de çöp etmek zorunda kaldım. Bu kısım araba içinde olunca daha bir felaket hal alıyor.
Dönüş yolunda da normalde gece uyku vakti geldiği için yolculuk başlar başlamaz uyuyan kızım son birkaç zamandır uyumaz oldu. Bu gece de aynı şekilde uyumadı ve yolun yarısını tamamen ağlayarak geçirdi. Sanırım kızım arabadan ya da yolculuktan ya da ne olduğunu bilmediğim bir şeyden nefret ediyor artık. Halbuki doğduğu günden beri sürekli arabayla bir yerlere gitmemize rağmen.
ÜzgünümL Çünkü kızımla araba yolculuğu benim için ve onun için tam bir işkence, üzgünüm ben bu şekilde nasıl tatile çıkabilirim, yarım saatlik yolda bile durduramaz olduğum kızım uzun yolda nasıl durur… Gerçekten kara kara düşünüyorum…

7 Şubat 2011 Pazartesi

Ev gibisi yok

Tüm anneler bilir ki bir bebeğe düzen oturtmak çok zordur. Eğer o düzen oturduysa da en ufak bir açıkta bozulmaya müsaittir. Bu ara üst üste akşamları dost-akrabaya misafirliğe gittik. Bebeğimle bugüne kadar gittiğim misafirlik bir elin parmaklarını geçmez.
Kızım evine ve yatağına alışkın bebeklerden. Saati gelse bile mümkün değil uyumuyor dışarıda. Sadece hareket halinde arabada uyuyor ama diğer türlü imkansız. Hep yatağına koyup uyuttuğum için özel bir yöntemimde yok sallama vs. gibi. Bir yere gittiysek ve uyku saati gelip geçmeye başladıysa onun huysuzluğu ve bizim işkencemiz başlıyor. Kayınvalideme sık sık gitmeme rağmen orada bile çok zor uyuyor saati gelince. Sonuç olarak, kızımın düzenini korumak istiyorsam onun uyku saatinde evde olmaktan başka bir şansım yok benim. Aslında böyle alışmış olması kötü ve bu durum düzelir mi hiç bilmiyorum.
Akşam bir yere giderken mutlaka onun saatlerine göre hareket ediyorum.  Uyku saatini çok geçmeden kalkacak şekilde ayarlıyorum her şeyi. Başka türlüsü önce kızıma sonra bana eziyet oluyor. Zaten uzun zamandır gitmediğim bir yerde de sohbet derinleştikçe derinleşiyor ve ne karşı taraf ne de ben bu en tatlı noktada bırakmak istemiyoruz. İşte tam da bu noktada ah eski günler ah diyorum. Dostlarla gece yarılarına kadar oturmalar hayal oldu. Daha doğrusu bizim evde değil ama dışarıda. Zaten yakın çevrem artık bu durumun farkında ve genelde onlar bana geliyorlar.
Aslında hayatını bebeğe adapte edenler ve bebeği hayatına adapte edenler olarak iki grup var. Ben ilk gruptayım çünkü bebeğimin benim ondan önceki hayatıma adaptasyonu imkansız, onun evimizde çok güzel oturmuş bir düzeni var şuan. Bu bir ömür böyle gitmeyecek ya sonuçta, birkaç yıl bu durumu idare edebilirim. Diğer türlü zaten bebeğin huzursuzluğuyla tam bir işkenceye dönen ve yoğun stres altında sosyal hayat daha bir çekilmez oluyor. Ev kuşu olalım ama kızımız huzurlu, biz de huzurlu olalım. İlla ki yapmam gereken bir şey varsa kızımı babaannesine bırakıp işimi halletmek daha mantıklı. Çünkü eşim her defasında  “Annemi çağırıp Nurefşan’ı bırakalım” dediğinde  “Hayır ben bebeğimi bırakmam, ben nereye o oraya” tepkisiyle ufacık bir alışverişe bile çıksam olay dakikalar geçtikçe vahimleşiyor. İkinci gruba da imreniyorum ama... çok görüyorum etrafımda bebeği pustte giyim alışverişi bile yapanları. O bebekler o pusetlerde mutlu mesut duruyor anlaşılan ama yok yani bizimki durmaz, sıkılır, anne ister, kucak ister, etrafta dikkatini çeken şeylere dokunmak ister, hele ki birileri eğilip pusete baksa ağlamak ister, ister de ister...
Bebeğimle gezerim, hava alırım, parka giderim, sahilde yürürüm ama markete gitmem, alışverişe gitmem, akşam misafirliğine gitmem, restorana gitmem. Gitmem yerine gidemem de diyebilirim. Şimdilik bu böyle ve ne kadar sürer bilmiyorum ama son 1 haftadır yaşadığım deneyimlerden sonra ikimiz içinde en iyisinin bu olduğuna kesinlikle eminim.

30 Ocak 2011 Pazar

Bebek ve (a)sosyal hayat

Kızım olmadan önce eve uzak ve dışarıya yakın mesafedeydim aslında fazla gezgindim de diyebilirim. Gezmeyi çok severim hem de o kadar çok ki herhalde eşimle dışarıda olmadığımız bir haftasonumuz olmamıştır olsa da çok nadir, haftaiçileri saymıyorum bile. Çok gezmişimdir, ondan başka bir yerde yaşamayı bile düşünemediğim şehir İstanbul’un altını üstüne getirmişizdir eşimle hatta İstanbul’u da bırakıp arada yakın şehirlere günü birlik kaçamaklarda yapmışızdır. Bebeğim olunca doğal olarak eve daha çok bağlandım hatta eskiye oranla bakıldığında çok ama çok az geziyorum.
Bebekten önce çocuk da yaparım kariyer de deyişim gibi çocuk da yaparım gezerim de, ben nereye o oraya diyordum. Ama anladım ki bu da hiç öyle olmuyormuş. Kızımla bir yere gitmek artık 6 ayı geçmesine rağmen benim için bazen işkenceye dönebiliyor. Bebeğini pusetine koyup dolaşan çiftlere bayılırdım her zaman tabi olayın iç yüzünü bilmezdim o sıra. O bebek, o pusette sorunsuz şekilde uzun süre durur mu? En azından benimki durmaz,  hele ki bir derdi varsa asla durmaz hatta etrafı sevimli sevimli seyrederken gözgöze gelirsek aaaa benim annem var neden onun kucağında değilim ben deyip yine durmaz. Böyle dememe rağmen kendimi çok kısıtlamadım bugüne kadar, bütün zorluğuna rağmen hep onunla koyuldum yola ama dün havlu attım, yorulduğumu hissettim. Kızım yaz bebeği olduğundan ilk zamanlar açık hava da yürüyüşler yapmıştık ama yeni doğmuş bir bebek sürekli uyuma modunda olduğu için temiz havayı görür görmez uyur giderdi. Oysa şimdi öyle her zaman uyuyan, iki oyalamacayla kandırılıp susan bir bebek olmaktan çıktı.
Havalar soğuk ve biz de bebekle AVM’ye gitme olayına pek sıcak yaklaşmıyoruz. Çok sıkılınca hadi bir açılalım diye gideriz arada. Hayatımın kıymetli 3 erkeği; babam, kardeşim ve eşim hadi beraber güzel bir yemek yiyelim dedik. Döküldük yola ama kızımın uyku saati de çok yakın olduğu ve şu sıra çok güzel kurduğum uyku düzeninin bozulmaması için en yakın AVM’ye gitmek istedim. Kızımın sürekli bir şeylerle oynamak isteyen, ilgi bekleyen, ben kucakta mutluyum bakışları atan hatta yemek siparişini verdikten sonra altını kirletip ağlamaya başlayan, bana güzelim yemeğim gelemeden bebek bakım odası aratan sonrasında da uykusunun gelmesiyle mızır mızır yemeğin ortasında kalkıp dolaşmak zorunda bırakan hali yediğim yemeğin ne olduğunu bile unutturdu bana. Ne yediğimden, ne de gezdiğimden bir şey anladım. Bir de etraftaki insanların bebek merakı var tabi, ah be kızım çok tatlısın biliyorum ama etrafta sürekli seni gözleyen gözlerden de sıkılıyorum bazen.
Düşündüm de bu hiç değişmeyecek galiba, kızım ne kadar büyürse büyüsün onunla dışarı çıkmak benim harcayacağım ekstra emek demek olacak. Şimdi her dışarı çıkışımda bir yemek sorunu, bir bez sorunu kesin oluyor yani hayat eskisi gibi elini kolunu sallaya sallaya şuraya gidelim deyip hooop gitmişiz bile demek değil artık. Anne olmak demek hayatından ödün vermek demek, o geldikten sonra hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacak demek. Bebeğimden önce bunu tam idrak edememişim. Tabi bu yazı zorlukları üzerine olduğu için böyle, hiç mi güzel yanı yok hem de çok var. Bunları anlatırken gülerek anlatabildiğime göre galiba bu durumdan da zevk alıyorum ben.

21 Ocak 2011 Cuma

Anne araba sürsün mü, sürmesin mi?

Bugün kızımla yine bir macera yaşadık. Bazı şeyleri deneyimleyerek öğrenmek gerek, her şey teorik olmuyor. Zaten bu annelik başlı başına bir deneyim, hatta anladım ki her anne kendi teorisini kendi bulmalı, kendi oluşturmalı bu annelik işinde.  Kızımın aşı günüydü bugün, o meşhur 6. ay aşıları gelip çattı. Ama ben bu aşı mevzusunu bir başka yazımda ele alacağım. Arabayla yaklaşık 45 dk. lık bir yolumuz vardı. Sağlık ocağı da size ne kadar uzakmış demeyin, hikayesi uzun. Önce kızımla yalnız gitmeyi düşünüyordum ama sonra hani hep içimde beni yönlendirmeye çalışan bir ses var ya, işte o sesin yönlendirmesiyle aman yalnız gitmeyim dayısını da alayım dedim. İyi ki de almışım.
Giderken ben sürdüm. Kızım arkada yalnızdı, usluydu hatta arada uyudu uyandı ama hiç sesi çıkmadı. Hatta ben bu iş çok kolaymış yalnız da gitsem olurmuş demeye başlamıştım içimden. Ama dönerken dayısı sürdü ve ben arkaya kızımın yanına oturmak istedim. İyi ki de oturmuşum. Kızıma dönüşte, yolun yarısında bir huysuzluk geldi ama ne huysuzluk. Aşıdan olamaz diye düşündüm çünkü daha yeni aşı olmuştu, aç değildi zaten yeni yemişti. Altını batırmıştı ama eve kadar sabredebilirdi, yolu yarılamıştık zaten. Ama iyice delirmeye başlayınca arabayı TEM’in ortasında sağa çektik. Bir de baktım ki, her yeri batmış… kıyafetleri, her şeyi. Baştan aşağı temizledim, kıyafetlerini değiştirdim, hanımefendiyi pakladım ve oturttum koltuğuna. Yolumuza devam ederken de uykusuzluk mızırtısı çöktü küçük hanıma, mızır mızır eline bir şeyler verip zor oyaladım eve kadar.
Bütün bunlarla, başlıktaki sorumun cevabını buldum. Şimdilik anne sürmesin arabayı ve yalnız kalmasın küçük hanım. Tek başıma olsaydım ne yapardım bilemiyorum. Yine yapardım bir şekilde ama yol bana da kızıma da daha bir eziyet olurdu. Bir arabada annenin yeri bebeğinin yanıdır. Biz de kural bu şimdilik, biraz daha büyümesi lazım küçük hanımın.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Kızım bana deli oluyor

Çok sevdiğim ve aramızda gizli bir bağ olduğuna inandığım bir arkadaşım 10 gün önce doğum yaptı. Biz de bugün kızımla dünya yakışıklısı (maşallah!) bebeğini görmeye gittik. Onu görünce kızım gözüme o kadar büyük geldi ki, hatta şöyle bir düşündüm benim kızımda bu kadar minikti diye. Ne çabuk büyüyorlar bunlar, o en bebek halini şimdiden çok özledim.
Hiç bilmediği bir eve, hiç bilmediği insanların arasına daha önce de gitmiştik ama kızım bugün bunu tam olarak algıladı. Artık kendisine yabancı olan bir yere gidince anlıyor küçük hanım hatta tanımadıklarının kucağında ağlıyor. Kızımı genelde ya kucağımda ya da tam ayağımın dibinde ana kucağında oturttum ama zaman geçtikçe bu ona yetmedi. Kendisine bir bakıp, bir ilgilenmem için hareketlenmeye başladı. Bende doğal olarak sohbet içerisindeydim ve ne zaman gözlerine baksam kahkahayı basıyordu. Her defasında aynı gülüş, bakıyordum ya da gülümsüyordum hemen kahkaha atıyordu. Hatta arada birilerine bırakıp başka bir yere yönelsem, beni görür görmez yine o muhteşem gülüşünü elleri ayakları oynaya oynaya yapıyor ve beni kucağına al diye çırpınıyordu. Bana güler, beni tanır ama hiç böylesine bir şey yaşamamıştık bugüne kadar. Tam anlamıyla bir anneci oldu. Aynı şeyi evde de denedim, önce ilgilenmeyip sonra gözlerine bir bakıyorum sevinçten deliriyor. Bu o kadar hoşuma gitti ki anlatamam.
Aslında kızımı sadece 1 ay emzirebilmiş olmak içimde hala bir yara. İlk zamanlar kızımı emziremediğim için psikolojim bozulmuştu. Emzirmeyle anne-bebek arasında kurulan derin bağ, bebeğin annesinin kokusunu tanıması, anne memesinde kendinden geçmesi vs. bunlar olmayınca kızımla tam bir duygusal bağ kuramayacağım diye paranoya yapmıştım. Beni annesi olarak bilir mi, 3 gün bırakıp gitsem bana hiç ihtiyaç duymaz hatta beni kesin unutur diye kendimi üzmüştüm. Anladım ki, anne öyle ya da böyle annedir. Kızımın bana olan derin bağını hissediyorum ve onun için artık yerimin farklı olduğunu da. Emzirmek muhteşem bir şey ama emzirseydim de ilişkimiz farklı olmazdı herhalde. Kızım bana deli oluyor ve ben zaten kızımın delisiyim:)

14 Ocak 2011 Cuma

Dünü kendime feda ettim

Facebook’a şöyle bir not düşmüştüm: Yarını kendime feda ettim, bakalım bu özgür annelik bana iyi gelecek mi?
Evet 6 ay sonra ilk kez kızım ve eşim olmadan sadece ama sadece kendime ayıracağım bir gün planladım dün. Madem kızımı bırakıp Master’a devam kararı aldım, hem bir alıştırma yapayım hem de artık bir nefes alsam iyi olur diye düşünerek çıktım yola. Kızımı babaannesine teslim edecektim ama öğle yemeğini yedirmeden, uykusuna yatırmadan içim rahat etmezdi. Bu arada kızımı babaannesine götürürken ilk kez onunla araba sürdüm yani o arkada tek başınaydı. Açıkcası bu ilk de fazla heyecanlı geldi bana çünkü hep babamız önde biz arkada gideriz kızımla, bugüne kadar arka koltukta yalnız kalmışlığı yoktur. Battaniyesiyle oyalana oyalana sorun çıkarmadı ama indiğimizde beni görünce sanki uzak bir yerden gelmişim gibi yüzüme bakıp sevinç çığlığı atması çok tatlıydı. 2 saat önceden gittik kayınvalideme, hemen bırakıp çıkmak yerine biraz alıştırsam daha iyi olur diye düşünmüştüm. (Yazımın geri kalanında kayınvalidem değil annem diye bahsedeceğim canım kayınvalidemden). Anneme sanki hayatında hiç çocuk yetiştirmemiş bir insan gibi davranıp sırayla bir sürü şey tembihlemem olayın en komik yanıydı bence. Yoğurdunun sıcaklığından, verilecek meyvenin olması gereken kıvamına varana kadar anlatırken gıcık oldum kendime. Ama annem bunu gayet normal karşıladı çünkü bunun benim annelik duygularımla ilgili olduğunu çok iyi biliyor zaten benim ne kadar psikopat bir anne olduğumun da farkına varmış durumda.
Plan belliydi gezmek ve deli gibi alışveriş yapmak. Bitanecik görümcem ki ben ona kısaca göri derim dün işinden bile izin aldı benimle gezmek için. Gezmek için izin olurmu demeyin oluyor mevzu bahis ben olunca göriM her türlü fedakarlığı yapmaya hazır sağolsun. Çıktık yola ama içimde bir heyecan var ki anlatamam, ne de olsa 6 aydan sonra ki ilk özgürlüğüm. Eşimle bir gece kızımı uyuttuktan sonra görümcemi evde bırakıp yakınlardaki sinemanın yolunu tutmuştuk. Amaç “Av Mevsimi”ni seyretmekti ama ben sinemanın önünde eşime; ben yapamayacağım, kızımı bıraktığım için hiç huzurlu değilim, geri dönelim demiştim ve dönmüştükJ  İşte dün aylar sonra ilk kez kuaför yüzü gördüm sonra gezdik gezdik ama kendime göre pek bir şey bulamadım onca mağaza içinde, oysa eskiden her mağazada gözüme gönlüme hitap eden bir şey bulurdum. Anne olunca seçiciliğim arttı galiba. Ama bir mağazaya girmemle her şey değişti. Bebek reyonuna yaklaştıkça tamam diyordum boşver beni işte kızım için bir sürü şirin kıyafet. Bebek kıyafetlerinin içinde kendimi kaybetmişim, 10 dk. içinde elim kolum dolu kasada buldum kendimiJ Günün en karlısı kızım olmuştu ama hani çoğu kadının alışverişten aldığı zevk duygusu var ya işte o duygu bende de var, kızıma alışveriş yaparken onunda ötesinde bir mutluluk duydum. Kızıma alışveriş yaparak deşarj olabilen bir anneyim ben galiba.
Gün içinde ara ara annemi arayıp kızımı sordum ama panik değil son derece rahattım. İçimde hiç önceden hissettiğim gibi bir sıkıntı olmadı yani kızımı bıraktım diye huzursuzluk duymadım. Altı üstü birkaç saatliğine bırakmıştım ve üstelik nefes almıştım. Bu nefes bana inanılmaz iyi geldi, bugüne kadar kendime yaptığım eziyete üzüldüm. Üstelik kızımın akşam beni gördüğünde ki o çıldırtan heyecanı ve tatlığı görmeye değerdi.
İşte sorumun cevabı, bu özgür annelik bana çok iyi geldiJ