Kurgusu ve konunun işleniş tarzı çok iyiydi, bir tarih filmi olarak hem izleyiciyi saran hem de tarihi tam kesinlikle olmasa dahi bir miktar yansıtan bir film. Zaten tarihi kesin bir şekilde yansıtmasını beklemek de haksızlık olur diye düşünüyorum çünkü sonuç itibariyle bu bir sinema filmi. İstanbul'un fethiyle ilgili detaylı ve tarihi bir bilgiye sahip olmayanları en azından merak ve araştırmaya iteceğini düşündüm.
Bir fetih mücadelesi izlerken aslında başarının ne kadar da inanmaktan geçtiğini anlıyor insan. İnanarak çıkılan yolda, imkansızın olmadığını ve sadece zaman aldığını bir kez daha görüyor. Beni tüm film boyunca en çok etkileyen cümleyse Fatih'in ağzından çıkan; "Yerinde saymak zaten ölmek demektir." oldu.
Ölmek ihtimali dahi olsa yerinde saymayı zaten ölmek bilmek ve aslında yaşamak için ilerlemek. Düşündüm de, gerçekten öyle değil mi? Durağanlık, hep aynı şeyleri yapmak, monotonluk, yapabileceğin çok şey varken yapmamak, ufacık bir mum yakmaksa katkın onu bile yakmamak ve hep aynı... aynı... devam etmek. Eğer yapabileceği şeyler varsa durmamalı insan, kendisi ve toplum için durmamalı çünkü hayat durup beklemek için, ziyan edilen boş vakitler için fazlasıyla kısa.Çok etkilendiğim ve düşündükçe insanda yeni ufuklar açan bir Hadis-i Şerif vardır; "İki günü birbirine eşit olan zarardadır!". Ne dehşet bir söz bu böyle, insan dönüp sorguluyor kendini. Hangimiz birbirinden farkı olmayan, peş peşe ve sıkıntı veren günler geçirmeyiz ki dönem dönem.
Geçenlerde katıldığım bir söyleşide de, Türk insanı yatmayı çok sever cümlesi geçti. Ne acıdır ki, bu epey de gerçektir. Hep yatmaktan, hep okumamaktan, hep cehaletten gelmiyor mu başımıza gelen sıkıntı ve felaketler. Eğer biz hala depremde yüzlerce ve hatta binlerce ölüm yaşıyorsak, eğer biz bu kadar çok cinayet işliyorsak, eğer hırsızlık ve dolandırıcılık bu kadar fazlaysa, eğer bir kaç bilinçli azınlık çocuklarını cehaletten, kötü örnekten ve eğitimsizlikten uzak tutmak için daha ilköğretimde göndereceği okulun kara kara derdine düşmek zorunda kalıyorsa.... Hâlâ tüm bunlar yaşanıyorsa, evet kesinlikle yatmayı seven ve kör kütük cahil bir millet olduğumuz kesin. Eğer geçmiş yıllarda yapılan araştırmaya göre, Avrupa ülkelerinde 1000 kişiye yılda 3500 kitap düşerken, bizim ülkemizde 1000 kişiye sadece 7 kitap düşüyorsa bunun başka açıklaması olamaz. Eğer orada temel ihtiyaç listesinin 18. sırasında olan kitap biz de 122. sıradaysa bırakın yatmayı hiç kalkmıyoruz demektir.Çok şey var yapılacak ve tam da bu yüzden ölmek de olsa ucunda yerinde sayamayacak kadar büyük sorumluluklarımız var bizim. Hem de bir İstanbul Fethi'nden daha büyük sorumluluklar. Çocuklarımız ve geleceğimiz için gerekirse gözümüzü bile kırpmamalıyız.
4 yorum:
ben bu yazınıza imzamı atabilirmiyim
yazılarını çok beğenerek takip ediyorum. selamlar..
Bal yanagın hikayesi; çok memnun olurum:)
Rengarenk; çok teşekkür ederim:)
bende bir türlü gidemeyenlerdeni:( O sözün bendeki versiyonu da şöyle yerine saymak diye bir şey yoktur ilerlemeyen herşey geriler...
Güzel noktalara değinmişsin sevgiler...
Yorum Gönder