Beni ben, seni sen, onu o yapan şey anılardır aslında. Sadece bir fotoğrafta değil üstelik... Bir seste, bir dokunuşta, bir harekette, bir bakışta hatıralar. Böyle bakınca her yer anılarla dolu değil mi?
Anıların bıraktığı izler ne kadar derinse ve hatırlanışı ne kadar tazeyse o kadar içine işlemiştir. Ve hatta o anı beyninde bir öğretiye dönüşmüştür.
Anılarım var, çocukluğuma, gençliğime, anneme ve evladıma dair. Yaşadığım her şeye dair anılarım var, sağanak bir yağmur gibi beni sırılsıklam ıslatan. Dondurucu bir havada buz tutmuş ellerimi ne yaparsam yapayım ısıtmanın bir yolunu bulamayışım gibi ve üşümeye mecbur oluşum gibi onlar. Üşümeye tahammül etmekten başka çare bulamayınca bu durumu kabullenişim gibi.
Güzel olup yüzümde bir tebessüme sebep olanlar müstesna lakin ya diğerleri... Ya her hatırlayışta boğazıma düğümlenen kelimelerle beni sukuta sürükleyen ve bolca acıyı ama yanı sıra da tecrübeyi taşıyanlar. Onlar tüm hüzünlü yüzlerine rağmen olmazsa olmazlarım, iyi ki var dedirtecek kadar bugüne ettiğim şükürlerin sebebi.
Hayat, hep çok keyifli, hep hayalindeki gibi, hep neşe, mutluluk ve huzur dolu gitse şayet yasamanın var mı bir anlamı diye düşünürüm bazen. Her acı, hüzün, elem ve keder senden bir şey götürürken sana bir şey de getirir. Sırra ulaşıp yasamanın gayesini anlamaya çalışmaksa hayat, senden yitenlerin ardında bıraktıkları tam da bu bilinmezliğe ışıktır ve o yüzden çok kıymetlidir.
Kaybettiklerim de oldu kazandıklarım da, yanılgılarım da oldu hatalarım da, işte ben hepsinin harmanıyım. Ben en çok yitirdiklerimin yansımasıyım.
1 yorum:
Biraz sıkıntılıyım bu ara... Nedensizlerden... Daha doğrusu nedenleri var da, hani "şöyle şöyle oldu, ondan sıkılıyor içim" diyemezsin ya, öyle... Ondan mıdır bilmem, pek dokundu bu yazı bana.
Yorum Gönder