“Ağlamayı ibadet sayan bir medeniyetin çocuklarıyız biz çünkü ağlamak Hakk’a tevazu göstermenin şiddet halidir.” İskender Pala / Dört Güzeller
Bu sıralar kitap okumaya fena halde sarmış biri olarak özellikle İskender Pala ve Nazan Bekiroğlu kitaplarına mimlendim. Çocuk olduktan sonra kendimi özellikle kitap okuma olayından epey uzak tutmuşum, hep bunca yoğunluk arasında nasıl kitap okurum, nasıl yetiştiririm bir de onu bahanesine sığınmışım. Ama şimdi gördüm ki bunlar kendi adıma gerçekten birer bahaneymiş ve ben her türlü yoğunluğa rağmen hala 3 günde 500 sayfa kitap okuma kapasitesine sahipmişim. Hala o eski günlerdeki gibi bir kitabı büyük bir zevkle okuyup, her bulduğum boşlukta içine atıyormuşum kendimi.
Hani hiç bitmese bu kitap keşke duygusu vardır ya, şimdi bende bu duygu tam tersi. Kitap ne kadar harika olursa olsun, bitireyim ben bu kitabı, alacağımı alayım ve sıradaki kitaba geçeyim bir an önce heyecanındayım.
İlk satırdaki cümle beni çok etkiledi okurken, belki de ağlamayı sevdiğimdendir bu kadar etkilenişim. Duygularımı gözyaşlarıyla simgelemek eskiden çok yaptığım bir şeydi benim. En ufak şeylerde hemen döküverirdim onları ama şimdi görüyorum ki artık eskisi gibi her şeye de ağlamıyorum tabi şuan ki hamilelik dolayısıyla yaşadığım duygu dalgalanmalarını istisna tutarak söylüyorum bunu.
Düşündüm de, annemi kaybettikten sonra böyle olmuşum ben. Annemden sonra hayatta gerçekten boş olan, anlamsız duran şeyleri daha iyi idrak etmiş olmamdan mütevellit bazı şeylerde ketum olmaya başlamışım. Sanki bir şeyleri, gözyaşımı hak edenler ve hak etmeyenler diye sınıflandırmışım içten içe. Yine de mutluluktan ya da kederden ağlayabilmenin ne kadar saf ve güzel bir şey olduğunu biliyorum.
Zaten her gözyaşının içinde duran o hüzün var ya, sanki hani o hüzün insana azıcık boynunu eğdirip, bu güzel cümlede geçen tevazuya bir sebep de olsa gerek. Hani mutluyken bile ağlıyorsan, içinde birazcık da olsa hüzün vardır ya…
En son ne zaman ağladım ben? İki gün önce, bu yaşıma, çoluk çocuklu, evli kadın olmama rağmen hala kavga edebildiğim ve bundan da içten içe keyif aldığım kardeşime sarılırken ağladım. Sanki onunla hiç kavga etmezsek aramızdaki kardeşlik bağından bir şeyler kopacakmış gibi geliyor. Bizim kardeş kavgalarımız hiç bitmemeli gibi hele ki en fazla birkaç saat sonra unutulup gidiyorsa. İşte sebebi önemsiz kavgamızın ardından, yarım saat sonra ona sarılırken tutamadım gözyaşlarımı. Gözyaşlarım hem onun varlığının şükründen, hem de büyük eksikliğimizin hüznündendi.
5 yorum:
Canım ben de senin gibiyim , babamdan önce sulu gözlüydüm.Süzülürdü gözümden yaşlar ,usulca..Şimdi kaya gibiyim , en çok akması gereken yerde bile gözümden yaşlar akmıyor...bazen çok ağlayasım geliyor ama içten ağlayabiliyorum ancak ve ancak :(
ne güzelmiş bu söz.sırf bunun için kitabı alacağım.okuyacağım kitap şuan az kaldı .bende sabırsızlanırım bitsin diye çünkü diğer, için merak duygularım depreşir:))
kardeşin olması güzeldir bağırısın,çağırırsın,seversin,sarılırsın ve iyi ki var diye şükredersin.
Ben ikinci çocuğu istememe sebeplerimden biridir.Anneme hep derim iyi ki kardeşimi yapmışsınız diye.Oğlumun tel kalmasını istemiyorum .Hatta imkanım olsa 3-4 çocuk isterdim ama malsef:)
Ilknur; insan böyle oluyor demek, bu çok büyük bir acıyı, gerçek bir kederi yaşamış olmanın verdiği bir şey sanırım.
Sezobigo; ınsallah en kısa zamanda dünya tatlısı oğlunun bir kardeşi olur her şey gönlüne göre olsun canım.
Kızlarım doğduktan sonra eskisi gibi ağlamadım hiç güçlü görünmeye çalışmaktan oldu belki de.Ağlamak isteyipte katıldığım zamanlar o kadar çok ki.En son Berrağın hastanede yattığı Melisanın evde ateşlendiği ve eşim izin alamıyorum isten dediği gün hıçkıra hıçkıra ağladım :(
Bende de tam tersi. Dertler, sıkıntılar, kayıplar üst üste gelince, boğazıma bir yumru yerleşti kaldı. Sanki hiç bitmeyen bir hamilelik yaşıyorum, duygularım en küçük bir tetikleyiciyle bile patlamaya hazır, bekliyorum.
Yorum Gönder