Saldım çayıra metodu harika bir yöntem aslında. Şöyle ki,
siz hiçbir şeyi hesaplayıp planlamıyorsunuz her şey kendiliğinden gelişiyor.
İlk olarak çocuğun uyku saatlerine olan takıntıdan kurtulmak gerek. Mesela ben oğlumdan önce kızımı dakik olarak belli ritüeller eşliğinde yatağına koyardım ve uyuyana kadar azmeder kaldırmazdım yatağından. Zaman içinde bu kurala alışmış mum gibi uyuyan, gece uyanmak nedir bilmeyen bir çocuk sahibi olmuştum. Peki şimdi nasılım? Öğlen isteyen uyur istemeyen uyumaz, bir iki denerim baktım olmuyor hiç yormam kendimi akşam erken yatar der salarım çayıra. Zaten bu durumu kasıp kendime dert etme ihtimalim yok çünkü biriyle uğraşırken ötekinin çıkardığı problemlerle baş edebilme imkanım oldukça düşük. Benden bir değil, iki değil, üç ben yeter ancak onlara ve o da mümkün değil. Kızım şükür ki geçmişte güttüğüm metodolojilerin bir sonucu olarak öyle ya da böyle her akşam vakti gelince pek zorlanmadan uyur ama oğlum bir gün 19:30, bir gün 20:00, bir gün 21:00 ve hatta bir gün 22:30 şeklinde değişik uyku saatlerine sahiptir. Kıyafet seçer gibi canı hangi saatte uyumak isterse o saati seçer ve bu konuda tarafımdan tamamen saldım çayıra metodu uygulanmaktadır.
Ne yapayım yani? Yatağına koyup ağlatayım mı? Bu şıkkı
geçmişte onaylasam da şuan zaten karşıyım ama hadi onayladım diyelim yine de
mümkün değil. Oğlumun kızım uyuduktan sonra ağlama lüksü yok çünkü onu uyandırır.
Gözleri fal taşı gibi açılmış bir cingözü uyutmak için hiç karanlık odalarda
sessiz ortamlar oluşturup kendimi paralayamam. Evet evet tabi tam olarak bu;
paralayamam. Zaten gün boyu iki çocuğun bezinden, beslenmesinden, oyunundan,
ağlamasından, sendromundan beynim allak bullak oluyor bir de onun uykusunun
derdine düşecek o eskimiş taze anne enerjisini ben nerden bulayım.
Bir diğeri de, beslenmeyle ilgili tüm takıntılardan arınmak.
Çocuğu aç ve vitaminden yoksun bırakmak değil kastım elbette ama bugün şunu
yedi yarın bunu yesin planları çoktan kalktı rafa. Kızım dünkü çorbayı bugünde
yiyebilir ya da o gün yiyebileceği bir yemek yoksa çorba-ekmek ve
meyve/kuruyemişle geçebilir. Oğlum bugün meyve suyu içtiyse sebze yemeyebilir
ya da yarın hiçbir şey yemeyip sadece emebilir. Ek gıdaya geçiyor diye
sistematik bir düzen dahilinde meyve-sebze-yoğurt-muhallebi diye saat hesabı
yapacak yaşı ilk çocukla geçtim ben. Bol bol anne sütü alıyor ya hiç acelem yok
ve hatta ne yalan söyleyeyim ek gıdaya geçmeye çok da meraklı değilim. Nerde
sadece emzirilen çocuk, nerde ne yese diye kara kara düşünülen çocuk. Kızımda
yaptığım gibi patates, havuç, kabak, irmik karışımında her bir sebzeyi
milimetrik hesaplar dahilinde oranlayarak katmam artık mümkün değil, o sırada
tek gözümle çocukları gözetirken diğer gözümle sebzeleri hazırladığım elimin
ayarına bağlı olarak değişir her şey.
Oğlum yemeklerin suyundan tadabilir, kaynatılmamış bir suyu
içmiş olabilir, ablası tarafından bol bol şaplak yiyebilir, çorapsız durabilir,
halıların üzerinde non-steril takılabilir, eline geçen her şeyi ağzına rahatça
sokabilir, uyumayabilir, yemeyebilir, dedesi tarafından baş aşağı tutulabilir,
altı kirli bekleyebilir, banyodan sonra bebek yağı sürülmeyebilir, 3 gün banyo
yapmamış olabilir, ablası öncelikliyken bir süre ağlayabilir, şimdiden lazımlığa
oturmak zorunda kalabilir ve ne yazık ki ilgisiz de kalabilir.
Bunlar kızımın onun aylarındayken hiç tecrübe etmediği şeyler, oğlumunsa şimdiden tam anlamıyla hayat
tecrübesi. İkincilerin kaderi bu diyerek üzülmektense, annenin gücü bu kadarına
yetiyor buna da şükür demeyi tercih ediyorum. Aç değil açıkta değil, onun da
kısmetinde saldım çayıra ekolü varmış, Ferber uygulamayan bir annesi olduğu
için şükretsin bence.
Şaka bir yana, tecrübeli anne olmak, tek çocukluyken iki
çocuğun birden annesi olmak, doğrularını yanlışlamak ve yanlışlarını
doğrulamak, her şeye yetemeyeceğini anlamak ve işte tüm bunlarla beraber her
iki çocuğuna da kalbinde nasıl olduğunu bilemediğin kocaman bir aşk beslemek
birbirine karışınca benden ortaya bu çıktı. Takıntılarından sıyrılmış, hesapla
kitapla çarkı döndüremeyeceğini anlamış, kızının delisiyken bir de oğluna
divane olmuş bir anne. Geçmişteki benden tek farkım, öyle ya da böyle geçiyor
zaman; ”Olduğu kadar, Olmadığı kader!”
Not: Bu yazıyı yazdıktan sonra dışardan bir göz gibi okudum
ve oğluma acıdım ben ama ya;) Bu arada taviz vermediğim iki konu var her iki
çocuğumda da. 1. TV izlemek yok. 2. Kitap okumaya grup halinde tam gaz devam.
7 yorum:
ben tek çocuk annesiyim ama aynı senin gibiyim, elimden geldiğince dikkat ediyorum ama zamansızlıktan değil tamamen onun keyfi için hiç zorlamıyorum. canı nasıl isterse, ne kadar yerse, ne yapmak isterse öyle.
beni anlatmıış olabilirmisin??????
İkinci çocuktan sonra hemen hemen tüm anneler aynı oluyor sanırım. Diğer arkadaşlarımda da benzer yazılar okudum...
Belki böylesi daha iyidir , hem anne hem çocuk için...
hamileyken okuyordum seni, sonra kaybetmiştim bak bulduğum iyi oldu. aynı beni yazmışsın. benim de 6 yaş bir oğlum ve mart doğumlu bir kızım var. ilkler çok etkilenmesin diye oluyor bence bütün bunlar, ikincilerin kaderi bu saldım çayıra. ama böylesi çok daha güzel çok daha iyi bence, suçluluk duyacak birşey yok diyeyim kendi içimi de rahatlatıyım:)
Iki cocuklu olma hallerini cok icten yazmissin. Bos vaktimde blogundaki tum yazilari okumaya niyetliyim. Cok akici yaziyorsun:)
Evet işte bu:)) İkinci çocuktan sonra böyle oluyor genelde. Ben yalnız değilmişim demek ki. Oğluma acıdım demişsin ama bence oğlan daha şanslı bu durumda. Ben de aksine ilk çocuğuma acıyorum. Dilerim kızın da oğlun da bu sistemde daha mutlu yetişirler. Sevgilerimle.
Evet vallahi ayni ben beni yazmissin yazinda. Ama aksine ben son care olarak televizyona basvuruyorum mesela pepee benim icin bazen kurtarici olabiliyor bazen degil aslinda herzaman :(
Yorum Gönder