27 Ekim 2011 Perşembe

10. Hafta: Her Şey Boş!

......................................................................................................................


Bu haftaya dair yazacak hiçbir şey yok. Van'daki deprem ve ardından yaşananlar beni inanılmaz etkiledi. Her bir insan hikayesi bana yeniden dünyanın ne denli anlamsız olduğunu, değer verdiğimiz, üzüldüğümüz, sızlandığımız onca şeyin ne de boş olduğunu hatırlattı.


Serhat'a ve Yunus'a ağladım..


Azra'ya ağladım..


Çekmeceden çıkan 8 aylık bebeğe ağladım..


Kucağında 2 aylık bebeğiyle yaşamını yitiren gencecik öğretmen anneye ağladım..

Ve daha nicelerine..

25 Ekim 2011 Salı

Deprem..

Cümle kurmak bile anlamsız geliyor bana. Yaşananlar zaten öylesi konuşuyor ki söylenecek söz kalmıyor.
Van..
Deprem..
Acı..
Soğuk..
Çaresizlik..
Kayıplar..
Ve her şeye rağmen gösterilen kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma çabaları ülkemize ve bize umut..

20 Ekim 2011 Perşembe

9.Hafta: Sulu Gözlülüğün Bu Kadarı

Hamilelikle birlikte hormonların benimle oynadığı oyunların haddi hesabı yok. Geçenlerde kendimi bir bunalım, bir depresif hissettiren hormoncuklar bende bir de derin duygusallığa sebep oluyor.
Hafta sonu kızımı öğlen uykusuna yatırdım, aldım elime meyve suyumu (dikkatinizi çekerim kahve ya da çay değil) biraz TV’de dolaşayım dedim. Çizgi film kanallarından birinde durdum ve çocukluğuma dönebilirim belki diye düşündüm. Keloğlan’a bile çizgi film yapmışlar bizim çocukluğumuzda Heidi’den ötesi yoktu oysa. Sevgi pıtırcığı duygusal bir sahnede ki bir çizgi filmde ne kadar duygusal bir sahne olabilir siz düşünün gözlerim yaşardı. O an Aman Allah’ım bana ne oluyor böyle dedim.

19 Ekim 2011 Çarşamba

EVLAT!!!

Söylenecek tüm sözlerin söylendiği, kelimelerin anlamını bulamadığı, en yüksek çığlığın derin sessizliğindeyiz şimdi.
Bugün ben hani şu karnımda büyümeye çalışan, hani sağlıklı olursa doğacak olan, hani %50 ihtimalle de erkek olan bebeğimle ilgili bu hafta diye bir cümleye başlamaya hazırlanırken aldım şehit haberlerini.
Ateş düştüğü yeri yakar ama bir anneyi de en iyi bir anne anlar. Bir evlat demek ne demek her anne bilir. Onu doğduğu andan itibaren büyük bir emekle, büyük bir sevgiyle büyütüp, üzerine büyük büyük hayaller kurup sonra da saçma sapan bir savaşın(!) sebebi olarak onu toprağa vermek. Hem de gencecikken, hem de henüz daha hayata yeni yeni adım atmaya başlamışken.

18 Ekim 2011 Salı

İçimde Bir Depresyon

Çok düşündüm depresyondan hallice de olsa durumumun vahim olduğuna karar verdim.
Günlerdir okula gitmemek için bin türlü bahane uydurup, yarın da yarın diye ertelerken kah uykumu kah soğuk havayı kah kızımı bahane edişimden,
Evin durumunun gittikçe karmaşıklıktan da öte bir hal alışıyla bendeki görmemezlikten gelme rahatlığından,
Kızımla yatıp 11 saat uyuduğum bir gecenin ardından, öğlen tekrar bastırıp beni yatağa sürükleyen uykumdan,

12 Ekim 2011 Çarşamba

8.Hafta: Kalpler Hep Atsın

Bu haftanın en büyük heyecanıydı kalp atışlarını duyabilmek. İnsan da hep bir endişe oluyor kalp atışlarını duyana kadar. Hele ki benim gibi fazla didikleyince, önce bir acaba dış gebelik olur mu vesvesesi, ardından boş gebelik olmasın vesvesesi. Gerçi bunlar hiç bitmez, bebek sağlıkla doğana kadar anne hep içinde acabalarla yaşar.
Ben yine de iyimser gruptanım, aklıma bir iki takıldı ama kendimi çok da fazla dinlemedim. Pozitif düşüncenin gücüne inanıyorum ve hep olumlu olarak düşündüm. Çok şükür ki bebeğimin kalp atışlarını ailece duyduk. Evet Nurefşan hanımda duydu, hoş gerçi o sırada bu doktor acaba annemin karnına ne yapıyor öyle diye ultrason olayını incelemekle meşguldü.

6 Ekim 2011 Perşembe

7.Hafta: Bulantılar

Bu haftaya dair hatırlayacağım ve beni benden alan tek şey bulantılar olacak sanırım. Kendimi bu kadar kötü ve çaresiz hissetmemiştim hiç. Çaresiz diyorum evet çünkü benden her sabah kahvaltı bekleyen bir minik kızla farklı hissedemedim kendimi.
Onca sıkıntıyla kahvaltısını ettirmek için çabaladım ki eşimde işten fırsat buldukça bana destek olmak için elinden geleni yaptı. O da olmasa ne yapardım bilmiyorum çünkü bu halde bile bazen oturup ağlayacak kadar bozuldu sinirlerim.

4 Ekim 2011 Salı

Anne Dostu Toplum

Emzirme Reformu hareketinin artık çoğu kişi tarafından bilindiğini düşünüyorum. Sevgili Blogcuanne ve arkadaşları oluşturdukları bu platformu bir adım daha öteye taşıyarak “Anne Dostu Toplum” hareketine dönüştürdüler.
Emzirme Refurmu’yla emzirmenin önemi, ilk 6 ay sadece anne sütü ve her annenin emzirmeye teşvik edilmesi için toplumsal desteğin gerekliliği vurgulanıyor.
Ben kızımı 1,5 ay emzirebildim lakin emzirme mücadelesini sonuna kadar verdim. O dönem yaşadığım, üzüntü, sıkıntı, stres içinde belki 1,5 ay emzirebildiğim için bile şükretmeliyim. Şimdi en büyük hayalim, ikinci bebeğimi istediğim gibi emzirebilmek.
“Anne Dostu Toplum” hareketini kesinlikle destekliyorum. Çünkü toplumsal yaşantının her alanında anneler ve bebekleri için o kadar çok eksik var ki, bunun mücadelesini biz anneler vererek yanlış olan şeyleri düzeltmek zorundayız.